27 Nisan 2007

Bölüm 50 - Gündüz ve Gece

Sabah erken saatte alarmla birlikte uyandım. Ardından onu da uyandırmaya çalıştım. Az sonra kalkacağını söyledi. Uykusu ağırdı. Bu yüzden her sabah işe giderken onu ben uyandırıyordum. Çünkü alarm yetersiz kalıyordu. Buluşacağımız arkadaşlarımıza karşı mahcup olmak istemiyordum. O yüzden tam saatinde evden çıkmalıydık ki geç kalmayalım. Bu konulara çok önem veriyordum. Ayrıca O’nu tanıdığımdan, hazırlanmasının uzun sürdüğünü de biliyordum. Neyse ki en sonunda uyandı. Bugün izinliydi. Birlikte kahvaltı ettikten sonra hazırlanmaya başladık. Geçtiğimiz gün bana kendi pantolonunu vermişti. Tekrar onu giydim. O da bu sırada giyinmiş, saçlarını yapıyordu. Evden çıkmamız gereken saat geldiğinde biz hâlâ evdeydik. Sinirlendiğimi bildiğinden çok fazla zaman kaybetmeden evden çıktık. Otobüse binip arkadaşlarımızla buluşacağımız yere geldik. Bugün Doğuş, Tekin ve Kerimle görüşecektik. İlk önce Doğuş geldi. Aslında ben geldiğimde şehir dışındaydı ama benimle de görüşebilmek için gezisini erken bitirip Antalya’ya dönmüştü. Çok mutlu olmuştum. Çünkü Doğuşu da görmek istiyordum. Sahilde oturup sohbet ettiğimiz sırada Tekin ve Kerem geldiklerini haber verdiler. Hemen bizi bekledikleri yere gittik. Merhabalaştıktan sonra ne yapmak istediğimizi konuştuk. Cafeye gitmeye karar verdik. Cafeye geldiğimizde kimsecikler yoktu. Cafenin sahiplerinden Didem her zamanki şirinliğiyle bizi karşıladı. Oturup sohbet etmeye başladık. Değişik oyunlar oynadık. Bu sırada Mete’ye haber verdim. O da gelecekti. Mete ve diğer bir arkadaşımız Berk geldiğinde sohbete, oyunlara devam ettik. Çok güzel vakit geçiriyorduk. O yanımdaydı, arkadaşlarım yanımdaydı, rahattım, mutluydum. Daha ne isteyebilirdim ki? Derken Tekin’in iki arkadaşı daha bize katıldı ve hepimiz birden tabu oynamaya başladık. Çok eğlenceliydi. Hiç o kadar kalabalık bir grupla tabu oynamamıştım. Akşam oluyordu. Cafedekilerle vedalaşıp cafeden ayrıldık. Gece otobüsüm vardı. İzmit’e geri dönecektim ne de olsa. Sokaklarda biraz dolaştıktan sonra arkadaşlarımızdan teker teker ayrıldık. İçimde zaten var olan bir yerlerde saklamaya çalıştığım, gideceğimin vermiş olduğu üzüntü kendini hissettirmeye başlamıştı. Eve döndüğümüzde yemek yedik. Çantamı topladım. Birbirimizi ayrılmadan önce son kez ve sımsıkı öptük. Keşke o anı dondurabilseydim. Birlikte biraz daha zaman geçirdikten sonra servise bineceğim yere gitmek için evden çıktık. Servisin yolcuları alacağı yere geldiğimizde beklemeye başladık. İkimiz de suskunduk. Zaten ben, ağzımı açtığımda sanki gözümden yaşlar boşanacakmış gibi hissediyordum. Neyse ki yalnız olmamamız bu duygumu erteleyebilme gücü vermişti bana. “Şimdi otobüse bineceğim, uyuyacağım, uyandığımda rüya bitmiş olacak öyle mi?” dedim. Öyleydi, keşke hiç uyanmasaydım. Servis gelmişti. Ayrılmamıza çok az kalmıştı, belki de saniyeler. “Bir gün bu günlerimizi gülümseyerek hatırlayacağız, birlikte yaşayacağımız günlerde, ‘Bak eskiden görüşebilmek için neler yapıyorduk’ diyeceğiz” dedi. Diyecektik değil mi? Neden olmasın? İnanırsan her şey olur dememişler mi? Ben inanıyordum, hem de sonuna kadar. Gözlerimiz doluyordu ama ikimiz de ağlamıyorduk. “Ağlama lütfen, beni düşün” dedim. Sarıldım ona. Bir daha sarıldım. Ayrılma vakti gelmişti. Servise bindim. Camdan dışarı baktığımda gördüğüm bana el sallayan görüntüsü, hafızamda kalan en son görüntüydü ona ait. Derken servis uzaklaştı, o da gözden kayboldu. Yalnızdım işte, yine yalnız. Birlikteydik ama yalnızdık. Telefonuma gelen mesajda çok güzel şeyler yazmıştı. Bir Antalya macerasının da sonuna gelmiştik. Otobüse bindim ve uyudum. Uyudum ki üzüntüleri uykuma hapsedebileyim. Derken uyandım, zaten bir süre sonra da otobüs İzmit’e vardı. Servise bindim, tekrar evimdeydim.

25 Nisan 2007

Bölüm 49 - Fiziksel Temas

Birdenbire olmuştu her şey. Antalya’ya gitme kararını vermiş, Onunla konuşmuş, hazırlıkları yapıp otobüs biletimi almıştım. Gideceğimi İzmit’teki hiçbir arkadaşıma söylemedik. Sadece Antalya’daki arkadaşlarımın haberi vardı zaten birçoğuyla da görüşmek istiyordum. Otobüse bindiğimde ertesi sabah O’nun yanında olacağımı bilmek, beni çok heyecanlandırmıştı. Mümkün olduğunca uyumaya çalıştım, uyudum ki zaman çabucak geçsin istedim. Nihayet sabah oldu, birkaç saat içinde onu görecektim. Derken otobüsten indim ve servise bindim. Onu aradım. Beni karşılayacaktı. Servisten indikten birkaç dakika sonra buluşacağımız yere geldi. Biraz kilo verdiğini gördüm ilk. Yüzünde kocaman bir gülümsemeyle bana doğru yaklaşıyordu. Elimdeki çantayı bırakıp ona sarıldım. Birden içimi şahane bir mutluluk kaplamıştı. Birlikte dolmuşa binip evlerine gittik. Eve vardığımızda odasına geçtik. Evdeki herkes uyuyordu. Bu fırsattan yararlanıp, öptük birbirimizi. Uzun süredir görüşememenin verdiği özlemle sıkıca sarılıyorduk birbirimize. Yine de fazla zamanımız yoktu, çünkü işe gidecekti. Bu yüzden kahvaltı ettik. Kahvaltıdan sonra hazırlanırken yine hasret giderebilmek için biraz zamanımız oldu. O kadar özlemiştim ki onu. Onun sıcacık ellerini tutmak, konuşurken gözlerinin içine bakmak, yanında kendini huzurlu hissetmek yetiyordu insana. Derken evden çıktı. Ben de birkaç saat içinde arkadaşım Mete’yle buluşacaktım. Zaman geldi ve ben de hazırlanıp evden çıktım. Mete’yle buluştuğumuzda Antalya’ya gelmekle ne iyi yaptığımın tekrar farkına vardım. Çok özlemiştim onu da. O’nun çalıştığı yere gidecektik birlikte. Çok merak ediyordum çalıştığı ortamı, arkadaşlarını, çevresini ve çalışırken giydiği kıyafetleri. İşyerine geldiğimizde iki katlı olan mağazanın alt katına indiğimizde gördüm Onu. Bizi çok hoş karşıladı. Onu da alıp yemeğe çıkacaktık. Zaten onun da yemek saati gelmişti. Birlikte yemek yedikten sonra O işine geri dönmek için bizden ayrıldı. Çalıştığı ortamı çok beğenmiştim. Akşam işten çıkıp da görüşeceğimiz saati iple çekiyordum. Ancak o süre gelene kadar, Mete beni şehirde gezdirecekti. Bir diğer arkadaşımız Aytuğ’la buluştuk. Üçümüz şehirde uzun bir süre turladık. Akşamüstü olmuştu. Tiryakisi olduğumuz cafeye gidecektik. Hem orda bizi bekleyen arkadaşlar vardı hem de O işten çıkınca cafeye gelecekti. Cafeye gittiğimizde bizi bekleyen iki arkadaşımız da oradaydı. Derken uzun süredir tanışmak isteyip de bir türlü fırsatını bulup da tanışamadığım çift de geldi cafeye. Çok güzel bir ortamdaydım. Bir süre sonra O da geldi. Birlikte çeşitli oyunlar oynadık. Çok güzel zaman geçirdim. Saat geç olduğunda cafeden çıkıp ayrıldık. Onunla birlikte evin yolunu tuttuk. Yemek yedikten sonra odasına geçtik. Yine baş başaydık. Hâlâ inanamıyordum orada olduğuma. İkimiz de çok yorgunduk. Üstelik sabah erken kalkacaktık. Bu yüzden hazırlanıp yattık. Yan yana yatmıyorduk ama bir süre ellerini tuttum. Doyasıya öptüm onu. İzmit’te olduğumuz zamanlar aklıma geldi. O anda evde yalnız olsak onu bir saniye bile bırakmazdım. Onunla aynı odada fakat ayrı uyumak çok zordu aslında. En azından nefesini duyabiliyordum. Yanında olmak bile beni mutlu etmeye yetiyordu zaten. Derken yorgunluğumun üzerimdeki yükü yavaş yavaş ağırlaştı ve uykuya daldım.

19 Nisan 2007

Bölüm 48 - Bitaneme Az Kaldı

Her yeni gün, yeni bir umuttu benim için. Onsuz hayatıma alışmış görünüyordum. Onunla her gün aynı saatlerde telefonda konuşuyorduk. Her yemeğe çıktığında konuşmaya çalışıyorduk. Onun orada neler yaşadığını bilmiyordum ama en azından bana anlattığında hayalimde canlandırmaya çalışıyordum. Bazen sinirli oluyordu bazen de çok sıkılmış. Birbirimizin sesini duymak iyi geliyordu. Onunla ve onsuz geçirdiğim günlerim hep keskin çizgilerle ayrılıyordu. Onunla geçirdiğim günlerimin farklı bir duygusu olurdu hep. Kendimi daha farklı hissetmemin tek nedeni onun yanımda olmasıydı. Sınavlarım yaklaşıyordu ve O işten henüz ayrılmayı düşünmüyordu. En azından bir ay boyunca çalışıp daha sonra ayrılacağını söylemişti. Ben zaten Antalya’ya gitmek istiyordum ama işinden dolayı görüşemeyeceğimizi bildiğim için ertelemiştim. Ancak haftaya pazartesi resmi tatil olduğundan o gün görüşebileceğimiz aklıma geldi. Tüm ders boyunca bu yolculuğun olası planlarını yapmıştım kafamda. Ona söylediğimde çok sevindi, bu yalnız günlerimizde birbirimize ilaç gibi gelecektik. “Eve gidince evdekilerle konuşurum, pazartesi günkü izin için de patronla konuşacağım” dedi. Akşam konuştuğumuzda her şeyi halletmişti. Hem sevinmiş hem de şaşırmıştım. Antalya’ya gidecektim! Bir gece kalacak olmam bile beni heyecanlandırmaya yetiyordu. Sonuçta O’nu görecektim. Sonra çok özlediğim arkadaşlarımı görecektim. Bu yolculuk sınavlarımdan önce çok iyi gelecekti bana. Oraya gelince neler yapabileceğimizi konuşuyorduk Onunla. Görüşmek istediğim arkadaşlarımın hepsine haber verdim. İçimi çok büyük bir sevinç kaplamıştı. Onu İzmit’ten uğurlarken yaşadığım üzüntü artık kayboluyordu. Çünkü insan bir süre sonra alışıyordu ayrılığa. Onunla internetten de konuşamıyorduk bir süredir. Çünkü internetinde bir sorun vardı. Her gün telefonda sesini duyduğum, her gece rüyamda görmek için uykuya dalıp da bazı geceler göremediğim, bazı gecelerse o an yanımdaymışçasına hissettiğim, biricik sevgilimi görecek olmam beni büyük bir sevinç haline sokuyordu. Bundan daha güzel ne olabilirdi ki?

9 Nisan 2007

Bölüm 47 - Hayat Neşe Dolu

Tek başımayken mutlu olabilmek imkânsızdı artık. Televizyon izlerken, uyurken, yolda yürürken, yemek yerken aklımın uçup gittiği yer hep onun yanıydı. Neden hepimiz çocukluğumuza geri dönmek isteriz? Çünkü en masum, en saf, en bilgisiz halimiz o halimiz. Büyüyüp yeni şeyler öğrendikçe, birçok acıyla karşılaştık. Yaşadığımız acılar bizi büyüttü belki ama sanırım bizi olgunlaştıran en büyük acı bir daha asla o günleri yaşayamayacağımız olsa gerek. İnsan neden hep acı çekmek zorunda? Hep mutlu olduğumuz bir yaşam yok mu? Hayattaki haksızlıklar, mutsuzluklar, acılar bir kenarda öylece dursa ne güzel olurdu. Onunla birlikte bir günü dopdolu yaşayıp, ömrümün sonuna kadar her gün o günü yaşayabilmeyi isterdim. Hayatta hepimiz ayrı bireyleriz ama onunla birlikteyken kendimi çok daha kuvvetli hissediyorum. İhtiyacım olduğunda bana destek olması, üzüntümü paylaşması çok güzeldi. Onunla tanıştıktan sonra amacım artık kendimden önce onu mutlu edebilmekti. Bunun için yaşıyordum diyebilirim. Keşke bu duygularımı daha net bir şekilde anlatabilsem. Yine de hayat her şeye rağmen yaşamaya değer. Tüm acılar ve sıkıntıların yanında, yaşanabilecek o kadar çok güzel şey var ki. Her şeyin başı insanın kendisinde bence. Kaderin bize attığı tokatlara rağmen tekrar ayağa kalkıp yola devam etmek, gücünü toplayıp baştan başlamak, istediği her şeyi başarmak tamamen insanın elinde. Bazen kendimi o kadar kötü hissediyorum ki bunların hiçbirini yapamıyorum. İşte o zaman diyorum keşke yanımda olsaydın, bana güç verseydin. O yanımda olamasa bile içimdeki sevgisi birçok sıkıntımı çözmeye yetiyordu aslında. Onu sevmek, uzaktan ya da yakından, her haliyle muhteşemdi. Çünkü O muhteşemdi.

5 Nisan 2007

Bölüm 46 - Asgari Hız

Onunla üç hafta geçirdiğim evde şimdi tek başıma yaşamaya alışmam çok zor geliyordu. Tam birlikte yaşamaya alıştık derken, yine ayrılık yolu gözükmüştü sonunda. Neden bu sıkıntı? Sanki her an kapıyı çalıp gelecekmiş gibi hissediyordum. Yeni bir işe girmişti. Artık eskisi kadar sık konuşamıyorduk. Zaten işten de pek memnun değildi. Tekrar yanıma gelip benimle yaşamak istediğini söylüyordu. Keşke gerçekleştirebilseydik. Hiç ayrılmayacağımız günler ne zaman gelecekti? Onu delicesine özlüyordum. Bazı geceler çok korkuyordum, yanımda o yoktu artık. Kâbus görüp uyandığımda kime sarılacaktım? İşe girdiği için gelecek hafta gitmeyi planladığım Antalya gezimi de askıya almıştım. Aslında yine de gidecektim ama sadece kesin değildi. Güya İzmit’e birlikte dönecektik ama işe girmesi bu planlarımızı da suya düşürdü. Tabi ki çalışması daha iyiydi ama özlemin üzerimizdeki yükü gün geçtikçe tekrar ağırlaşıyordu. Bana ihtiyacı olduğunu hissediyordum ki benim de ona çok ihtiyacım vardı. Tüm ağaçlar çiçek açmışken, doğa uyanırken, ben kendimi her geçen gün daha derin bir karanlığın içine yürürken buluyordum. Onsuz yaşamaya kendimi alıştırmak için arkadaşlarımla takılmaya çalışıyordum, değişik aktiviteler yapıyorduk. Bu günler yine geçecek, onu yanımda bulacaktım. Hep böyle oldu ama o yanımdayken günler o kadar çabuk geçti ki o gittiğinde başım çok dönmüştü. Birçok güzel an paylaştık yine. Birlikte güldük, birlikte ağladık. Kısacası yaşadık. Onunla her şeyi konuşabilmek, aileni anlatabilmek, mutluluğunu paylaşabilmek dünyanın en güzel duygusuydu. En yakınımdı ve beni en iyi tanıyan insandı. Benimle ilgilenmesi çok hoşuma gidiyordu. İlk tanıştığımızdan itibaren bana hissettirdikleri hiç değişmemişti. Onun yanındayken hâlâ ilk günkü kadar heyecanlanıyordum. Onu öperken ilk günkü gibi zevk alıyordum. O kadar çok şey paylaşmıştık ki kendimi yalnız hissettiğimde geriye dönüp yaşadıklarımızı hatırlıyordum. Kendimizi hiçbir zaman tekrarlamadık. Bazı günlerimiz birbirine benzer geçtiyse bile her gün kendi içinde değerli ve özeldi. Geceleri dışarı çıkıp dolaştığımız günleri de özlemiştim. Yıldızların altında uyur gibi huzurlu ve rahattım onun yanındayken. Şimdi ise geceleri üzerim açıldığında kim örtecekti?