13 Şubat 2007

Bölüm 39 - Alışkanlık Yapıyor

Sabah olduğunda önümde ilerisi belirsiz bir gün vardı. Kahvaltıdan sonra telefon trafiği başladı aramızda. Mete görüşmemiz için ısrar ediyordu. Ben de istiyordum zaten. O’nu aradığımda biraz işleri olduğunu, daha sonra yanımıza geleceğini söyledi. Bugün Doğuş gelemeyecekti bizimle. Hazırlanıp çıktım ve Mete’yle buluştuk. Mete’nin önceden tanıdığı iki arkadaşı da bugün bizimle olacaktı. Ayrıca Antalya’ya geleceğimi önceden haber vermediğim için önceki günlerde görüşemediğim arkadaşım Kemal de gelecekti bugün. Mete, ben, Yakup ve Tamer yine o cafeye gittik. Cafe sahipleri çok sıcakkanlılardı. Alışmıştım artık o cafeye. Sohbet ettiğimiz sırada telefonum çaldı. Arayan Kemal’di. Cafenin yerini bilmediği için yakın bir yere gelmesini söylemiştim. Onu almak için cafeden ayrılırken, O’nunla kapıda karşılaştık. O da benimle geldi. Kemal’i aldıktan sonra cafeye geri döndük. Biraz oturduktan sonra Yakup ve Tamer bizden ayrıldı. Derken saat ilerlemişti. Gitme vakti gelmişti. O’na ve arkadaşlarıma veda ettikten sonra teyzemlerin evinin yolunu tuttum. Teyzemlerde daha fazla kalmak istemiyordum. Çünkü her ne kadar teyzem de olsa onlara rahatsızlık verdiğimi hissediyordum. Durumu o gece O’na internette konuşurken anlattıktan sonra “Yarın bize geliyorsun” dedi. Onlarda da bir gün kalıp eve dönmeyi düşünüyordum. Sabah olduğunda çantamı topladım, teyzemlerle vedalaştıktan sonra yola koyuldum. Onların evine geldiğimde öğlen vaktiydi. Beni kapıda karşıladı. Odasına geçtik. İşte yine o odadaydım. Ona ait olan, onunla ilgili olan her şeyi gördüğümde duyduğum sevinç, şimdi yine kaplamıştı ruhumu. Üstelik o da karşımdaydı. Ellerini tuttum, yüzüne baktım, sarıldım, öptüm, sevindim. Dünyadaki tüm hazineler benimdi o an. Aylar geçmesine rağmen onu karşımda gördüğümde heyecanımı gizleyemiyordum. Bana dönüp bakması yetiyordu. Gülümsemesi, kapkaranlık anlarda ufuktan doğan güneş gibi aydınlatıyordu içimi. O bile bilmiyordu kendinde ne gizli cevherler olduğunu. Kim bilir, belki bir gün farkına varacaktı. Gözleri, dudakları, elleri içimi eritiyordu. Ateşin üzerine dökülen bir kova su gibi ferahlatıyordu gönlümü, onun yanımda olması. Kaygılarım son buluyordu o varken. Ruhumun yeni duygulara ihtiyacı yoktu, çünkü zaten ona karşı hissettiklerim, kendi içinde en üstün duygulardı. Ellerini tutarken, mutluluğunu gözlerinden okuyordum. Derken telefonu çaldı. Mahalleden arkadaşı gelecekti eve. Ben de o sırada Mete’yle haberleşiyor ve buluşmamızı ayarlamaya çalışıyordum. Birkaç saat sonra evden çıktık. Arkadaşından ayrıldıktan sonra biletimi almak için çarşıya indik. Aslında bir gün daha kalmamı istiyordu. Ben de istiyordum tabi. Israr edince biletimi almayı erteledim. Bir süre sonra Mete geldi. Yine cafeye gittik. Sohbetimiz çok güzel devam ederken Mete’nin yakın arkadaşı Aytuğ, yanında iki arkadaşıyla birlikte cafeye geldi. Vakit neredeyse gece yarısı olmuştu ve cafeden ayrılma vakti gelmişti. Vedalaştıktan sonra O’nunla birlikte eve gittik. Çok uykum gelmişti, hemen yattım. Eskiden olduğu gibi aynı odadaydık ama yan yana yatamıyorduk tabi ki. Uykuya dalacağım sırada yanıma uzandı ve bir süre o şekilde yattık. “Keşke birlikte uyuyabilsek” dedim. Huzurdu onunla uyumak benim için. Daha sonra kendi yatağına geçti. Birbirimizi öpüp iyi geceler diledikten sonra uykuya daldım.

Hiç yorum yok: