16 Haziran 2007

Bölüm 56 - Veda

Otobüs boyunca bundan sonra neler olabileceğini düşündüm. Bırakmazdı artık beni. Çünkü ona ne kadar bağlı olduğumu, nasıl sevdiğimi görmüştü. Tüm yaşadığımız güzel günler üzerine nasıl bırakabilirdi beni? Bırakamazdı. Eve geldiğimde değişen hiçbir şey olmadığını gördüm. Her şey bıraktığım gibiydi. Ama birkaç saat içinde gerçeğin farkına vardım. Bıraktığım gibi olmayan tek şey O’ydu. Antalya’ya gitmeden önceki gibi düşünüyordu yine. Yazdığı mesajlar yine içime binlerce yara açmıştı. Böyle olmamalıydı! Oysa ne güzel günler geçirmiştim bu yolculuğumda. Ne kadar eğlenmiştik denizde birlikte. “Seni bırakmayacağım” dememiş miydi? Demek ki değiştirememiştim düşüncesini, aklına çoktan koymuştu belki de. En yakınım dediğim insan bile tüm hislerini bana söylemiyorsa daha ne yapmalıydım. Onunla geçirdiğim belki de son günlerimin neden böyle olduğunu daha iyi anlıyordum şimdi. Keşke ona çok daha sıkı sarılsaydım ayrılırken, keşke doyasıya öpseydim. Ona bir kez daha dokunabilmek için her şeyimi verirdim. Onunla yaptığım her şeyin son kez olduğunu bilseydim ondan hiç ayrılmak istemezdim. Biten şey aşk değildi, arkadaşım değildi kaybettiğim ama bir şey vardı biten. İşte o biten şeyin ne olduğu belli değildi. Buraya kadarmış belki de, ilişki iki kişi güzel. Ben bu ilişkiyi hep kalbimde yaşatacak olsam da ne anlamı kaldı ki artık? Belki de tozpembe bakıyordum hayata. Artık gerçekleri görme vakti gelmişti. Bitmişti. Kim bilebilirdi?

Bölüm 55 - Buruk Bir Mutluluk

İçime birden bir umut düştü. Kesin pişman oldu beni geri istiyor dedim. Heyecanla bir cevap yazdım. Ama aldığım cevap dünyamı başıma yıkmıştı. Arkadaş kalmak istediğini yinelemiş, artık diğer türlü bir şey olamayacağını söylüyordu. Gece boyunca mesajlaştık ama bir türlü ikna edememiştim onu. Fikrini değiştirememiştim. Üzülmek istemiyordu artık. Uzaklıktan sıkılmıştı. Dayanamıyordu. İlişki boyunca, onu özlediğim anlar boyunca bu kadar üzülmemiştim. Bitiyordu, belki de bitmişti ama bir şey yapamıyordum. Başaramıyordum. Bu sefer olmuyordu. Mesajını beklerken uykuya daldım. Sabah olduğunda kahvaltı edip hazırlandım. Mete ve Hüseyin ile buluşacaktım. Buluşma yerine geldiğimde O’ndan bir mesaj geldi. Nerede olduğumu, yanımda kimler olduğunu soruyordu. Yanıma çağırdım. Birkaç mesajlaşmadan sonra gelmeyi kabul etti. Yine heyecanlıydım yine umutluydum. Acaba bu sefer bana nasıl davranacaktı. Yine arkadaşım olarak mı geliyordu? Birkaç saat içinde geldiğinde gayet mutluydu. Onu gördüğüme çok sevinmiştim. Çünkü önceki gün onunla vedalaşamadan ayrılmıştık. Hatta onu bir daha göremeyeceğimi bile düşünmüştüm. Yalnız içimde hâlâ cevabı belli olmayan bir soru vardı. Neyim olarak gelmişti yanımıza? Çok geçmeden bunu cevabını öğrendim. Yanıma gelip “seviyorum seni” dediğinde anladım. Bırakmıyordu beni. Sanki bir gündür yaşadığım kâbustan uyanmıştım. Kaybolmuştu tüm kara bulutlar. Havalardaydım. Yüzüm birden gülmeye başladı. Neden böyle oldu niçin bunları yaşadık diye düşünmeden kendimi onun kollarına bırakmıştım. O an yaşadığım mutluluğu hiçbir kötü düşünceyle bozmak istemiyordum. O gün çok eğlendik. O gece onlarda kalmamı istedi çünkü ertesi gün denize gitmeyi planlamıştık. Sonunda her şey yoluna girmişti. İki gün sonra İzmir’e dönecektim. Daha sonra birkaç gün içinde de İzmit’e. Çünkü yaz okulum başlayacaktı. Yaz okulumun ortasında tekrar Antalya’ya gelme planlarımdan bahsediyordum ona. Evlerine gittiğimde yemek yedik. Odasına geçip onu öptüğüm an sanki bir rüyada gibiydim. Bana önceki gün yaşattığı üzüntü bir anda kaybolmuştu sanki. O ilk kez öptüğümdeki gibi hissetmiştim. Heyecanlanmıştım. O gece her şeyi konuşmaya çalıştık. Neden böyle olduğunu, içimden geçen tüm soruları sordum ona. Kendini kötü hissettiğini söyledi. “Ama seni bırakamayacağımı anladım” dedi. Bitmişti korkularım. Bırakmayacaktı beni. İçim huzur dolu bir şekilde uyudum o gece. Ertesi gün erkenden kalkıp denize gittik. Sadece o ve ben olacaktık. Tüm gün baş başa. O gün, yaşadığım günler içinde en iyilerinden bir tanesiydi. Çünkü ona doya doya bakmak, çılgıncasına eğlenmek, birlikte yüzmek çok mutlu etmişti beni. Onun da mutlu olduğunu görüyordum ama yine de üzülüyordu. Ne de olsa ertesi gün tekrar kopacaktık birbirimizden. Yine ayrı kalacaktık. Sonunda tekrar görüşecektik belki ama yine üzülecektik. Yaşadığım anlar sanki öleceği bilinen bir çocuğa yaşatılan son gün gibiydi. Öyle bir hava vardı içimde. Teyzemlere geri dönüp o geceyi onlarda geçirdikten sonra Mete, Doğuş ve O’nunla buluştuk. Akşamüstü dönüyordum İzmir’e. O gün dolaştık, gezdik, güldük. İçimde buruk bir sevinç vardı. Ondan ayrılacak olmam üzüyordu beni. Ama olsun en azından kararını değiştirmişti. Bırakmamıştı beni. Bana sahip çıkacaktı hep. Hep benim olacaktı. Otobüse hiç binmek istemedim, o anlar hiç bitsin istemedim ama mecburdum. Hepsiyle vedalaşıp ayrıldım yanlarından. O’na doya doya sarıldım. Otobüse bindim. İşte yine yalnız başıma kalmıştım.

Bölüm 54 - Yazık Oldu

İzmir’e döndükten sonra yaşamış olduğum duygusal çöküntü bir nebze olsa da azalmıştı. Arkadaşlarımla görüşüp, ailemle sohbet edip kafamı biraz da olsa dağıtmıştım. Antalya’ya gitme planlarım daha da belirginleşmişti üstelik abim İzmir’e gelecek daha sonra da birlikte Antalya’ya gidecektik. O’nun açısından ise işler bu kadar da basit değildi. Babasının yanında çalışıyordu ve ben geldiğimde görüşebilmemiz için uygun bir ortam olması gerekiyordu. Planları yaparken her noktayı düşünmeye çalışıyorum ancak gözümden kaçan çok önemli bir şey vardı. O’nun düşündükleri. Çok karamsarlaşmıştı. Bir gece telefonda konuşurken bütün düşündüklerini bana söyledi. Önceden de söylemeye çalışmıştı ama ben duymak istememiştim, bir şekilde konuyu değiştirmiştim ya da reddetmiştim. Şimdi ise düşünceleri duygularının önüne geçmiş gibiydi. Artık dayanamadığını söylüyordu. Kendimi bir fırtınanın ortasında bulmuştum sanki. Ne yapacağımı bilmeden çaresiz bir şekilde bekliyordum. Bana söylediği cümleleri duydukça sanki bıçaklanıyordum. Arkadaş kalmak istediğini söylediğinde kabul etmedim. Çünkü yapamazdım, dayanamazdım. Bütün bunlar birden bire nerden ortaya çıktı diye düşündüm ama aslında bunun olacağının hep farkındaydım. Sadece bir şekilde ertelenmesini sağlamıştım. Şimdi ise gerçeklerle yüz yüze kalınca ne kadar acı verici olduğunun farkına vardım. Aslında bu şartlar altında Antalya’ya gitmemin bir anlamı kalmamıştı ama yine de onu son bir kez görmek adına gitmeliydim. Ertesi gün neredeyse hiç konuşmadık sadece mesajlaştık. Oraya geleceğimi söyledim. Buluşmayı kabul etti. Yolculuk günü geldiğinde ilk olarak arkadaşım Mete’yle buluşacaktık daha sonra O bize katılacaktı. Buluştuk. Eskisi gibiydi, gülünce gözlerinin içi gülüyordu hâlâ. Tek fark aramızdaki ilişkinin adının değiştirilmeye çalışılmasıydı. Benim hiçbir zaman istemeyeceğim bir şeydi bu. Yapamazdım da. Onu arkadaş olarak göremezdim çünkü onu seviyordum. Yanında olup da ona dokunamamak, ona sevdiğimi söyleyememek beni çok yaralıyordu. Derken arkadaşım Doğuş da bize katıldı. Bir yerde oturduk sohbet ettik ama ben yavaş yavaş kendimi kaybediyordum. Dayanamıyordum bu acıya. Gözlerimin içine baktığında bunu O da anlıyordu zaten. “Alışmamız lazım” dedi bana. Neye, neden alışıyoruz, bizi kim zorluyor, neden böyle oldu? Diye soruyordum hep kendime ama bir türlü cevap alamıyordum. Saatler ilerlemişti ayrılma vakti gelmişti, teyzemlerde kalacaktım bu yüzden Doğuşla birlikte aynı otobüse binecektim. O ve Mete’den ayrılacağımız yere gelirken yan yana oturuyorduk onunla. Yol boyunca gözyaşlarıma hâkim olamamıştım. Onu bir daha görmek istemiyordum. Çünkü onu bu şekilde görmek bana çok büyük bir acı veriyordu. Israrla arkadaş kalmak istediğini söylüyordu ama bunu kabul etmemi benden bekleme dedim. Yapamazdım çok iyi biliyordum. Konuşurken birden otobüsün düğmesine bastı ve aniden indi otobüsten. Gitme dedim ama beni dinlemedi. O an dondum kaldım. Otobüs hareket etti. Mete ve Doğuş’un yanına geldim. Şok olmuştum, gitmişti ve ben hiçbir şey yapmamıştım. Arkasından bakmıştım. Gözyaşlarım artık yerinde durmuyordu. Otobüsten indiğimizde konuşacak halim yoktu. Mete’yle vedalaştıktan sonra Doğuş’la birlikte otobüse bindik. Kendimi hiç bu kadar kötü hissetmemiştim. Bitmişti yani öyle mi? Derken bir mesajı geldi telefonuma. Üzüldüm, ağladım ama bir işe yaramadı ki. Elimde tutamamıştım onu. Sanki suyun dibine batan bir şey gibi tutamıyordum elimden kayıp gidiyordu. Bana bir daha mesaj atmayacağını söylediği son mesajdan sonra bir daha mesaj yazmadı. Teyzemlere geldiğimde hep bekledim bir şey yazmasını ama yazmadı. Gece olduğunda hiç beklemediğim bir anda bir mesaj geldi. “Yarın bende kalır mısın?” yazmıştı.

31 Mayıs 2007

Bölüm 53 - Hayır, Asla!

Beklenmedik anlarda beklenmedik birçok şey yaşamıştık. Ama bunların hiçbiri ona olan duygularımı değiştirmemişti. Görüşebilme olanaklarımızın kısıtlılığında yeni şanslar yaratmaya çalışıyorduk. Hayatın zorlukları, öğrenciliğin verdiği sıkıntılar başımın eksilmeyen belaları olmuştu hep. Ama yine de ona duyduğum özlem, bana onu görebilmemi sağlayacak her şeyi yaptırabilirdi. Sınav haftam başlamıştı. Artık İzmit’ten ayrılmam imkânsızdı. Bu durumda tek çare onun buraya gelmesiydi. Ama nasıl? Ay sonuna yaklaşmıştık ve param bitmek üzereydi. Bir yolu olmalı dedim. O da çok üzülüyordu. Birbirimize deliler gibi ihtiyacımız vardı. Her telefonda konuştuğumuzda bunu sesinden anlayabiliyordum. Birlikte uyumaya, zaman geçirmeye ihtiyacımız vardı. Kuzenimden borç istemeye karar verdim. Neyse ki beni kırmadı ve hemen kabul etti. İnanamadım bir anda çözülmüştü sanki tüm sorunlar. Ertesi gün yanımda olacaktı! O gece nasıl uyudum bilmiyorum. Sabah onu servisin getirdiği yerden aldım. Çok heyecanlıydım. Görüşmeyeli yine uzun bir süre olmuştu. Tam sınavlarım varken gelmesi kötü değil aksine çok iyi olmuştu. Moralim düzelmiş, neşem yerine gelmişti. Onun da iyi olduğunu görmek beni daha da mutlu ediyordu. Sınavlarıma çalışmak için her gün arkadaşlarıma gidiyordum. O ise evde tek başına kalıyordu. Bazen sabah gidip öğleden sonra geldiğim oluyordu. Üzülüyordum ama onun evde beni bekliyor olduğunu bilmek bile yetiyordu aslında. Bu gelişinde yine çok güzel zaman geçirdik. Gezdik, güldük, yemek yaptık, film izledik, uyuduk ve daha bir sürü şey. Benimle kaldığı günler ne de çabuk geçti. Bugün döndü Antalya’ya. Ev yine sessiz, ben yine onsuz. Yarınki son sınavımdan sonra İzmir’e ailemin yanına dönecektim. Üç haftalık tatilim vardı. Antalya’ya gitme planlarım vardı ama hayata geçirebilir miydim bilmiyordum. Hâlâ onun gitmiş olduğu gerçeğine alışamamışken, kendim de gidecektim. Zaten burada kalmam iyi olmazdı. Her görüşmemizde anılarımız daha fazla kaplıyordu evin dört bir yanını. Bir kez daha uyanmıştım rüyadan. İyi geceler öpücüğümü kim verecekti?

19 Mayıs 2007

Bölüm 52 - Durgun Sular

Akan nehirlerin içinde hareketsiz durmanı sağlayabilecek kadar güçlü bir şey sevgi. Bu kadar güçlü bir şeye sahipken insan ne kadar şanslı olduğunu unutuyor bazen. Yaşamımız bu kadar hareketli geçerken, bazen birden bastıran bir yağmurda ıslanmak gibi sevginin bize yaptığı oyunlar. Aşk, özlem birçok insanın tatmak istediği duygular arasında. Sevgi ise insanın ihtiyaç duyduğu bir şey. Sevmek ve sevilmek, hiçbir zaman bu duyguları yaşamak istemeyen kimse olmamıştır. Ona olan sevgim, karşılaştırılamaz, nedensiz ve kalıcıydı. Onu sevmek bende bir duygudan öte hayatımın anlamı olmuştu artık. Çok sıkıldığım zamanlarda beni ayakta tutan ise onun sevgisiydi. Beni sevdiğini bilmek sanki bir ilaç gibi iyileştiriyordu beni. Her ne olursa olsun bu değişmez bir gerçekti. Onunla ne zaman görüşeceğimiz belli değildi. Sınavlarım bitip İzmir’e döndükten sonra Antalya’ya onu görmeye gitmek istiyordum. Çünkü onsuzluk artık dayanılmaz bir hal almıştı. Onu özlemek değil, yanımda görmek istiyordum. Fotoğrafına bakıp gözyaşı dökmek değil, ona sarılmak, onu öpmek istiyordum. Onsuz bir hayat değil, her yeni güne onunla uyanmak istiyordum. Onu bir ömür boyu sevmek istiyordum. Ne olursa olsun seveceğim de.

13 Mayıs 2007

Bölüm 51 - Dürüst Bir Bakla

Zamanın karşısında güçlü durmaya çalışıyordum. Görüşebilme olanaklarımızın birden bire yok olup, aniden ortaya çıkabileceği bir dönemdeydik. Okulumun kapanmasına birkaç hafta kalmıştı. Daha sonra da İzmir’e dönecektim. Çünkü ailemin gönderdiği para bitecek ve yaz okulum başlayana kadar onların yanında kalmak zorunda kalacaktım. Bu durumdayken görüşebilmemiz çok zordu. Üstelik işten ayrılmıştı. Evet, belki bu İzmit’e gelebilmesi için gerekliydi ama yanımda kalacağı süre içinde kullanacağımız yeterli paramız olmayacaktı. İşten ayrıldığı günden itibaren neredeyse her gün Antalya’daki diğer gay arkadaşlarımızla beraberdi. Gezdiler, eğlendiler, sohbet ettiler, kısacası birlikte takıldılar. Bu çok güzel bir şeydi aslında. Arkadaşlarımla gittikçe daha samimi olduğunu görmek beni sevindiriyordu. Onlarla birlikteyken kendini yabancı gibi hissetmiyordu artık. Benim de yeni tanıştığım birçok arkadaşımla benden daha samimi olmuştu hatta. En azından canı sıkılmıyordu, eğlendiğini biliyordum. Bütün bunlar dışında ilişkimizin tüm zorluklara göğüs gerdiği bir dönem geçiriyorduk. Benim buradan gözlemlediklerimle onun gözlemledikleri farklıydı belki ama ben onu yanımda göreceğim günü iple çekiyordum. Ne zaman olacağını bilmiyordum, ama o gün gelecekti inanıyordum. Yaşadığımız bunca zorluklara, sıkıntılara rağmen hâlâ bu ilişki devam ediyorsa bir nedeni olmalıydı değil mi? Sadakat, aşk, sevgi falan demeyeceğim. Bizi bir arada tutan değişik bir duyguydu. Belki bunların karışımı ama içinde birçok başka duyguyu da barındıran bir yapıya sahipti. Aramızdaki mesafe bizi duygusal olarak da birbirimizden uzaklaştırıyor muydu? Belki evet, belki hayır. Asla değişmeyecek olan duygularım dışında tabi ki değişen düşüncelerim oluyordu. Sanırım bu durumu uzun bir süreç olarak değerlendirmemeliydik. Kafamızı bulandırıp gereksiz korkulara kapılmamalı, nedensiz davranışlarda bulunmamalıydık. Anlık heyecanlar, gelip geçici aşklar gibi nafileydi. Kendimi unutulmuş, ikinci plana atılmış, terk edilmiş, sokakta bırakılmış gibi hissediyordum bazen. Hayır, O’ndan kaynaklanan bir şey değil. O bana bunu hiç hissettirmedi. Sadece kendi kendimi içine düşürdüğüm bir durumdu bu. Yaşadığım hayatı eksik yaşıyormuş gibi hissediyordum. Bu eksiklik ondan kaynaklanıyordu. Ama sonuç olarak yine de bir şekilde bu güne kadar nasıl geldiysem, bundan sonra da böyle gidebilirdi. Özlemeye devam.

27 Nisan 2007

Bölüm 50 - Gündüz ve Gece

Sabah erken saatte alarmla birlikte uyandım. Ardından onu da uyandırmaya çalıştım. Az sonra kalkacağını söyledi. Uykusu ağırdı. Bu yüzden her sabah işe giderken onu ben uyandırıyordum. Çünkü alarm yetersiz kalıyordu. Buluşacağımız arkadaşlarımıza karşı mahcup olmak istemiyordum. O yüzden tam saatinde evden çıkmalıydık ki geç kalmayalım. Bu konulara çok önem veriyordum. Ayrıca O’nu tanıdığımdan, hazırlanmasının uzun sürdüğünü de biliyordum. Neyse ki en sonunda uyandı. Bugün izinliydi. Birlikte kahvaltı ettikten sonra hazırlanmaya başladık. Geçtiğimiz gün bana kendi pantolonunu vermişti. Tekrar onu giydim. O da bu sırada giyinmiş, saçlarını yapıyordu. Evden çıkmamız gereken saat geldiğinde biz hâlâ evdeydik. Sinirlendiğimi bildiğinden çok fazla zaman kaybetmeden evden çıktık. Otobüse binip arkadaşlarımızla buluşacağımız yere geldik. Bugün Doğuş, Tekin ve Kerimle görüşecektik. İlk önce Doğuş geldi. Aslında ben geldiğimde şehir dışındaydı ama benimle de görüşebilmek için gezisini erken bitirip Antalya’ya dönmüştü. Çok mutlu olmuştum. Çünkü Doğuşu da görmek istiyordum. Sahilde oturup sohbet ettiğimiz sırada Tekin ve Kerem geldiklerini haber verdiler. Hemen bizi bekledikleri yere gittik. Merhabalaştıktan sonra ne yapmak istediğimizi konuştuk. Cafeye gitmeye karar verdik. Cafeye geldiğimizde kimsecikler yoktu. Cafenin sahiplerinden Didem her zamanki şirinliğiyle bizi karşıladı. Oturup sohbet etmeye başladık. Değişik oyunlar oynadık. Bu sırada Mete’ye haber verdim. O da gelecekti. Mete ve diğer bir arkadaşımız Berk geldiğinde sohbete, oyunlara devam ettik. Çok güzel vakit geçiriyorduk. O yanımdaydı, arkadaşlarım yanımdaydı, rahattım, mutluydum. Daha ne isteyebilirdim ki? Derken Tekin’in iki arkadaşı daha bize katıldı ve hepimiz birden tabu oynamaya başladık. Çok eğlenceliydi. Hiç o kadar kalabalık bir grupla tabu oynamamıştım. Akşam oluyordu. Cafedekilerle vedalaşıp cafeden ayrıldık. Gece otobüsüm vardı. İzmit’e geri dönecektim ne de olsa. Sokaklarda biraz dolaştıktan sonra arkadaşlarımızdan teker teker ayrıldık. İçimde zaten var olan bir yerlerde saklamaya çalıştığım, gideceğimin vermiş olduğu üzüntü kendini hissettirmeye başlamıştı. Eve döndüğümüzde yemek yedik. Çantamı topladım. Birbirimizi ayrılmadan önce son kez ve sımsıkı öptük. Keşke o anı dondurabilseydim. Birlikte biraz daha zaman geçirdikten sonra servise bineceğim yere gitmek için evden çıktık. Servisin yolcuları alacağı yere geldiğimizde beklemeye başladık. İkimiz de suskunduk. Zaten ben, ağzımı açtığımda sanki gözümden yaşlar boşanacakmış gibi hissediyordum. Neyse ki yalnız olmamamız bu duygumu erteleyebilme gücü vermişti bana. “Şimdi otobüse bineceğim, uyuyacağım, uyandığımda rüya bitmiş olacak öyle mi?” dedim. Öyleydi, keşke hiç uyanmasaydım. Servis gelmişti. Ayrılmamıza çok az kalmıştı, belki de saniyeler. “Bir gün bu günlerimizi gülümseyerek hatırlayacağız, birlikte yaşayacağımız günlerde, ‘Bak eskiden görüşebilmek için neler yapıyorduk’ diyeceğiz” dedi. Diyecektik değil mi? Neden olmasın? İnanırsan her şey olur dememişler mi? Ben inanıyordum, hem de sonuna kadar. Gözlerimiz doluyordu ama ikimiz de ağlamıyorduk. “Ağlama lütfen, beni düşün” dedim. Sarıldım ona. Bir daha sarıldım. Ayrılma vakti gelmişti. Servise bindim. Camdan dışarı baktığımda gördüğüm bana el sallayan görüntüsü, hafızamda kalan en son görüntüydü ona ait. Derken servis uzaklaştı, o da gözden kayboldu. Yalnızdım işte, yine yalnız. Birlikteydik ama yalnızdık. Telefonuma gelen mesajda çok güzel şeyler yazmıştı. Bir Antalya macerasının da sonuna gelmiştik. Otobüse bindim ve uyudum. Uyudum ki üzüntüleri uykuma hapsedebileyim. Derken uyandım, zaten bir süre sonra da otobüs İzmit’e vardı. Servise bindim, tekrar evimdeydim.

25 Nisan 2007

Bölüm 49 - Fiziksel Temas

Birdenbire olmuştu her şey. Antalya’ya gitme kararını vermiş, Onunla konuşmuş, hazırlıkları yapıp otobüs biletimi almıştım. Gideceğimi İzmit’teki hiçbir arkadaşıma söylemedik. Sadece Antalya’daki arkadaşlarımın haberi vardı zaten birçoğuyla da görüşmek istiyordum. Otobüse bindiğimde ertesi sabah O’nun yanında olacağımı bilmek, beni çok heyecanlandırmıştı. Mümkün olduğunca uyumaya çalıştım, uyudum ki zaman çabucak geçsin istedim. Nihayet sabah oldu, birkaç saat içinde onu görecektim. Derken otobüsten indim ve servise bindim. Onu aradım. Beni karşılayacaktı. Servisten indikten birkaç dakika sonra buluşacağımız yere geldi. Biraz kilo verdiğini gördüm ilk. Yüzünde kocaman bir gülümsemeyle bana doğru yaklaşıyordu. Elimdeki çantayı bırakıp ona sarıldım. Birden içimi şahane bir mutluluk kaplamıştı. Birlikte dolmuşa binip evlerine gittik. Eve vardığımızda odasına geçtik. Evdeki herkes uyuyordu. Bu fırsattan yararlanıp, öptük birbirimizi. Uzun süredir görüşememenin verdiği özlemle sıkıca sarılıyorduk birbirimize. Yine de fazla zamanımız yoktu, çünkü işe gidecekti. Bu yüzden kahvaltı ettik. Kahvaltıdan sonra hazırlanırken yine hasret giderebilmek için biraz zamanımız oldu. O kadar özlemiştim ki onu. Onun sıcacık ellerini tutmak, konuşurken gözlerinin içine bakmak, yanında kendini huzurlu hissetmek yetiyordu insana. Derken evden çıktı. Ben de birkaç saat içinde arkadaşım Mete’yle buluşacaktım. Zaman geldi ve ben de hazırlanıp evden çıktım. Mete’yle buluştuğumuzda Antalya’ya gelmekle ne iyi yaptığımın tekrar farkına vardım. Çok özlemiştim onu da. O’nun çalıştığı yere gidecektik birlikte. Çok merak ediyordum çalıştığı ortamı, arkadaşlarını, çevresini ve çalışırken giydiği kıyafetleri. İşyerine geldiğimizde iki katlı olan mağazanın alt katına indiğimizde gördüm Onu. Bizi çok hoş karşıladı. Onu da alıp yemeğe çıkacaktık. Zaten onun da yemek saati gelmişti. Birlikte yemek yedikten sonra O işine geri dönmek için bizden ayrıldı. Çalıştığı ortamı çok beğenmiştim. Akşam işten çıkıp da görüşeceğimiz saati iple çekiyordum. Ancak o süre gelene kadar, Mete beni şehirde gezdirecekti. Bir diğer arkadaşımız Aytuğ’la buluştuk. Üçümüz şehirde uzun bir süre turladık. Akşamüstü olmuştu. Tiryakisi olduğumuz cafeye gidecektik. Hem orda bizi bekleyen arkadaşlar vardı hem de O işten çıkınca cafeye gelecekti. Cafeye gittiğimizde bizi bekleyen iki arkadaşımız da oradaydı. Derken uzun süredir tanışmak isteyip de bir türlü fırsatını bulup da tanışamadığım çift de geldi cafeye. Çok güzel bir ortamdaydım. Bir süre sonra O da geldi. Birlikte çeşitli oyunlar oynadık. Çok güzel zaman geçirdim. Saat geç olduğunda cafeden çıkıp ayrıldık. Onunla birlikte evin yolunu tuttuk. Yemek yedikten sonra odasına geçtik. Yine baş başaydık. Hâlâ inanamıyordum orada olduğuma. İkimiz de çok yorgunduk. Üstelik sabah erken kalkacaktık. Bu yüzden hazırlanıp yattık. Yan yana yatmıyorduk ama bir süre ellerini tuttum. Doyasıya öptüm onu. İzmit’te olduğumuz zamanlar aklıma geldi. O anda evde yalnız olsak onu bir saniye bile bırakmazdım. Onunla aynı odada fakat ayrı uyumak çok zordu aslında. En azından nefesini duyabiliyordum. Yanında olmak bile beni mutlu etmeye yetiyordu zaten. Derken yorgunluğumun üzerimdeki yükü yavaş yavaş ağırlaştı ve uykuya daldım.

19 Nisan 2007

Bölüm 48 - Bitaneme Az Kaldı

Her yeni gün, yeni bir umuttu benim için. Onsuz hayatıma alışmış görünüyordum. Onunla her gün aynı saatlerde telefonda konuşuyorduk. Her yemeğe çıktığında konuşmaya çalışıyorduk. Onun orada neler yaşadığını bilmiyordum ama en azından bana anlattığında hayalimde canlandırmaya çalışıyordum. Bazen sinirli oluyordu bazen de çok sıkılmış. Birbirimizin sesini duymak iyi geliyordu. Onunla ve onsuz geçirdiğim günlerim hep keskin çizgilerle ayrılıyordu. Onunla geçirdiğim günlerimin farklı bir duygusu olurdu hep. Kendimi daha farklı hissetmemin tek nedeni onun yanımda olmasıydı. Sınavlarım yaklaşıyordu ve O işten henüz ayrılmayı düşünmüyordu. En azından bir ay boyunca çalışıp daha sonra ayrılacağını söylemişti. Ben zaten Antalya’ya gitmek istiyordum ama işinden dolayı görüşemeyeceğimizi bildiğim için ertelemiştim. Ancak haftaya pazartesi resmi tatil olduğundan o gün görüşebileceğimiz aklıma geldi. Tüm ders boyunca bu yolculuğun olası planlarını yapmıştım kafamda. Ona söylediğimde çok sevindi, bu yalnız günlerimizde birbirimize ilaç gibi gelecektik. “Eve gidince evdekilerle konuşurum, pazartesi günkü izin için de patronla konuşacağım” dedi. Akşam konuştuğumuzda her şeyi halletmişti. Hem sevinmiş hem de şaşırmıştım. Antalya’ya gidecektim! Bir gece kalacak olmam bile beni heyecanlandırmaya yetiyordu. Sonuçta O’nu görecektim. Sonra çok özlediğim arkadaşlarımı görecektim. Bu yolculuk sınavlarımdan önce çok iyi gelecekti bana. Oraya gelince neler yapabileceğimizi konuşuyorduk Onunla. Görüşmek istediğim arkadaşlarımın hepsine haber verdim. İçimi çok büyük bir sevinç kaplamıştı. Onu İzmit’ten uğurlarken yaşadığım üzüntü artık kayboluyordu. Çünkü insan bir süre sonra alışıyordu ayrılığa. Onunla internetten de konuşamıyorduk bir süredir. Çünkü internetinde bir sorun vardı. Her gün telefonda sesini duyduğum, her gece rüyamda görmek için uykuya dalıp da bazı geceler göremediğim, bazı gecelerse o an yanımdaymışçasına hissettiğim, biricik sevgilimi görecek olmam beni büyük bir sevinç haline sokuyordu. Bundan daha güzel ne olabilirdi ki?

9 Nisan 2007

Bölüm 47 - Hayat Neşe Dolu

Tek başımayken mutlu olabilmek imkânsızdı artık. Televizyon izlerken, uyurken, yolda yürürken, yemek yerken aklımın uçup gittiği yer hep onun yanıydı. Neden hepimiz çocukluğumuza geri dönmek isteriz? Çünkü en masum, en saf, en bilgisiz halimiz o halimiz. Büyüyüp yeni şeyler öğrendikçe, birçok acıyla karşılaştık. Yaşadığımız acılar bizi büyüttü belki ama sanırım bizi olgunlaştıran en büyük acı bir daha asla o günleri yaşayamayacağımız olsa gerek. İnsan neden hep acı çekmek zorunda? Hep mutlu olduğumuz bir yaşam yok mu? Hayattaki haksızlıklar, mutsuzluklar, acılar bir kenarda öylece dursa ne güzel olurdu. Onunla birlikte bir günü dopdolu yaşayıp, ömrümün sonuna kadar her gün o günü yaşayabilmeyi isterdim. Hayatta hepimiz ayrı bireyleriz ama onunla birlikteyken kendimi çok daha kuvvetli hissediyorum. İhtiyacım olduğunda bana destek olması, üzüntümü paylaşması çok güzeldi. Onunla tanıştıktan sonra amacım artık kendimden önce onu mutlu edebilmekti. Bunun için yaşıyordum diyebilirim. Keşke bu duygularımı daha net bir şekilde anlatabilsem. Yine de hayat her şeye rağmen yaşamaya değer. Tüm acılar ve sıkıntıların yanında, yaşanabilecek o kadar çok güzel şey var ki. Her şeyin başı insanın kendisinde bence. Kaderin bize attığı tokatlara rağmen tekrar ayağa kalkıp yola devam etmek, gücünü toplayıp baştan başlamak, istediği her şeyi başarmak tamamen insanın elinde. Bazen kendimi o kadar kötü hissediyorum ki bunların hiçbirini yapamıyorum. İşte o zaman diyorum keşke yanımda olsaydın, bana güç verseydin. O yanımda olamasa bile içimdeki sevgisi birçok sıkıntımı çözmeye yetiyordu aslında. Onu sevmek, uzaktan ya da yakından, her haliyle muhteşemdi. Çünkü O muhteşemdi.

5 Nisan 2007

Bölüm 46 - Asgari Hız

Onunla üç hafta geçirdiğim evde şimdi tek başıma yaşamaya alışmam çok zor geliyordu. Tam birlikte yaşamaya alıştık derken, yine ayrılık yolu gözükmüştü sonunda. Neden bu sıkıntı? Sanki her an kapıyı çalıp gelecekmiş gibi hissediyordum. Yeni bir işe girmişti. Artık eskisi kadar sık konuşamıyorduk. Zaten işten de pek memnun değildi. Tekrar yanıma gelip benimle yaşamak istediğini söylüyordu. Keşke gerçekleştirebilseydik. Hiç ayrılmayacağımız günler ne zaman gelecekti? Onu delicesine özlüyordum. Bazı geceler çok korkuyordum, yanımda o yoktu artık. Kâbus görüp uyandığımda kime sarılacaktım? İşe girdiği için gelecek hafta gitmeyi planladığım Antalya gezimi de askıya almıştım. Aslında yine de gidecektim ama sadece kesin değildi. Güya İzmit’e birlikte dönecektik ama işe girmesi bu planlarımızı da suya düşürdü. Tabi ki çalışması daha iyiydi ama özlemin üzerimizdeki yükü gün geçtikçe tekrar ağırlaşıyordu. Bana ihtiyacı olduğunu hissediyordum ki benim de ona çok ihtiyacım vardı. Tüm ağaçlar çiçek açmışken, doğa uyanırken, ben kendimi her geçen gün daha derin bir karanlığın içine yürürken buluyordum. Onsuz yaşamaya kendimi alıştırmak için arkadaşlarımla takılmaya çalışıyordum, değişik aktiviteler yapıyorduk. Bu günler yine geçecek, onu yanımda bulacaktım. Hep böyle oldu ama o yanımdayken günler o kadar çabuk geçti ki o gittiğinde başım çok dönmüştü. Birçok güzel an paylaştık yine. Birlikte güldük, birlikte ağladık. Kısacası yaşadık. Onunla her şeyi konuşabilmek, aileni anlatabilmek, mutluluğunu paylaşabilmek dünyanın en güzel duygusuydu. En yakınımdı ve beni en iyi tanıyan insandı. Benimle ilgilenmesi çok hoşuma gidiyordu. İlk tanıştığımızdan itibaren bana hissettirdikleri hiç değişmemişti. Onun yanındayken hâlâ ilk günkü kadar heyecanlanıyordum. Onu öperken ilk günkü gibi zevk alıyordum. O kadar çok şey paylaşmıştık ki kendimi yalnız hissettiğimde geriye dönüp yaşadıklarımızı hatırlıyordum. Kendimizi hiçbir zaman tekrarlamadık. Bazı günlerimiz birbirine benzer geçtiyse bile her gün kendi içinde değerli ve özeldi. Geceleri dışarı çıkıp dolaştığımız günleri de özlemiştim. Yıldızların altında uyur gibi huzurlu ve rahattım onun yanındayken. Şimdi ise geceleri üzerim açıldığında kim örtecekti?

29 Mart 2007

Bölüm 45 - Yine Yalnız Başıma

Bavulumu toplayıp evden çıktım. Birkaç saat önce onunla servise bindiğimiz yerdeydim ama bu sefer tek başıma. Gittiğine hâlâ inanamıyordum. En küçük anı bile özlememek mümkün mü? Servis gelip otogara gittiğimizde bir süre otobüsün gelmesini bekledim. Otobüs gelip bindiğimde kafamda bir sürü düşünce vardı. Aslında İzmir’e gidiyor olmam çok iyiydi. Çünkü İzmit’te kalsaydım onsuzluğa alışmam çok zor olacakmış gibi geldi. Gözümü kapattığımda görüntüsü önüme geliyordu, sesi sanki hâlâ kulaklarımdaydı. Onunla yaptığımız otobüs yolculuklarını özlemiştim. Omzuma başını koyar ve uykuya dalardı. Ne güzel anlardı. Bu sefer onu her zamankinde çok daha fazla özleyeceğimi biliyordum. Derken uykuya daldım. Ara sıra uyansam da nihayet İzmir’e varmıştık. Evdekiler geleceğimi bilmiyordu. Sürpriz olacaktı onlar için. Servisle eve geldikten sonra kapıyı çaldım. İçeri girdiğimde annem çok şaşırdı. Ben de sevinmiştim aslında. Baya olmuştu onları görmeyeli. Gerçi evde annemden başka kimse yoktu. Kahvaltı ettikten sonra saçlarımı kestirmek için berbere gittim. Daha sonra dedemi ve ananemi ziyaret ettim. Sadece üç gün kalacaktım ama olsun en azından biraz değişiklik olacaktı benim için. Ertesi gün Buketle buluştuk. Onu da çok özlemiştim. Uzun uzun konuştuk. Onunla birlikteyken neler yaptığımızdan bahsettim. O da neler yaptığını anlattı. Ayrıca daha İzmit’teyken biten kontörlerimden dolayı onunla konuşamıyorduk ama kontör aldığımda hemen onu aradım. Çok özlemiştim, o da aynısını söylüyordu. “Bu sefer çok zor oldu senden ayrılmak” dedi. Keşke hep birlikte olabilsek. Bazı anlar ne kadar güzel olursa olsun mutlaka bitmek zorunda sanırım. Son günümde yine dışarıdaydım. Buketle gezdim, ananemi tekrar ziyaret ettim. Mümkün olduğunda evde oturmamaya çalışıyordum. Geri dönüş günü gelmişti. Annemle vedalaştıktan sonra babamla birlikte amcamlara gittik. Onları da aldıktan sonra otogara geldik. Evet, buradaki günlerim de bitmişti. Zaten üç hafta bile çabucak geçtiyse üç gün nasıl çabuk geçmesin? Uzun bir otobüs yolculuğu sonunda eve vardım. Girdiğimde anılarım tekrar gözümün önüne geldi. Kapıdan girer girmez onu görüyordum, bana kapıyı açtığında. Şimdi ise bomboş bir eve girmiştim. Yemek yiyip bavulumu boşalttıktan sonra yapacak bir işim kalmamıştı. İşte o zaman ona karşı olan özlemimle bir kez daha karşı karşıya gelmiştim. O kadar süre birlikte kaldıktan sonra ayrılınca, sanki birkaç gün içinde tekrar görüşecekmişiz gibi hissediyordum. Böyle olmadığını kendime kabul ettirmek çok zor olacaktı.

25 Mart 2007

Bölüm 44 - İyi Yolculuklar

Babam ve amcam otobüsten indikten sonra ellerini öptük ve bavullarını alıp bir minibüse bindik. Eve geldiğimizde babamın bana karşı bir soğukluğu olmadığını gördüm. Bu iyiydi. Amcam babama göre daha konuşkan, esprili ve samimi biriydi. Onu da çok sevmişti. Bunu birkaç saat içinde anlamam zor olmadı. Gece olduğunda koridora kurduğumuz yer yatağı ve minderlerden ikimiz için uyuyabileceğimiz bir yer hazırlamıştık. Sabah olup uyandığımızda babamlar evde yoktu. Zaten gece birçok kez uyanmış, sabah da babamların sesini duymuştum. Yerde yatmaya alışkın değildik ama buna bile şükrettik. Babamlar dolaşmaya çıkmışlardı. Biz de kalktık ve kahvaltı yaptık. Babamlar eve geldiğinde yemek için bir şeyler hazırladılar, yedikten sonra tekrar çıktılar. Biz evde kaldık. Bilgisayarda takılıyorduk. Hafta sonu olduğu için okulu da yoktu. Tek dileğim hafta içi kalmamalarıydı. Çünkü onun okula gittiğini sanıyorlardı. Neyse ki babam pazartesi günü gideceklerini söyledi. Onlar gittikten sonra yine baş başa kalmıştık. Korktuğumuz şeyler başımıza gelmediği için şanslıydık belki de. Haftaya sınavlarım başlıyordu o yüzden ders çalışıyordum. O bilgisayarda takıldığı için ben de başka bir odada çalışıyordum. Sınavlardan sonraki hafta okulda birçok hocanın bir toplandı nedeniyle olmayacağını öğrendim. Bu fırsatta İzmir’e gitmeyi planlamıştım. Çünkü zaten o da daha fazla kalamayacağını söylüyordu. Sınavlarım bittiği gün İzmir’e gidecek, birkaç gün kalıp geri dönecektim. Ayrılacağımız gün gelene kadar her günüm yıllardır yaşadığım en güzel günlerdi. O kadar alışmıştım ki ona. Birlikte yemek yiyor, birlikte uyuyor, birlikte televizyon izliyorduk. Sanki o gittiğinde bütün yaptığım şeylerde bir tarafım eksik gibi hissedecektim. Derken ayrılık saati geldi. Evden çıkmadan birbirimize sımsıkı sarıldık, dopdolu öptük. Bundan sonra ne zaman görüşeceğimiz belli değildi. Belki de bu yüzden o zamanların acısını şimdiden çıkartırcasına yaşamıştık bu günleri. Her gün ayrı güzel, her gün ayrı neşeliydi. Bu günler boyunca hiç üzmemeye çalıştım kendimi, gün saymıyordum belki de o yüzden daha sakindi kafam. Gideceği gün geldiğinde bile onu üzmemek için hep içimde sakladım üzüntümü, gözyaşlarımı. Akmadılar daha, çünkü biliyordum ki o hiç istemez ağlamamı. Gözyaşlarım içimde çoktan bir okyanus oluşturmuştu bile. Dayanacaktım, dayanmalıydık. Otogara gelip onu otobüse bindirdiğimde, çoktan yokluğunu hissetmeye başlamıştım. Derken otobüsü uzaklaştı ben ise eve dönmek için bir minibüse bindim. İnanamıyordum, sanki ben okuldan dönüyorum o ise beni evde bekliyor gibi hissediyordum. Eve geldim, tüm odalara baktım, yoktu. Kendimle baş başa kalmamak için hemen yazıya sarıldım ama sanırım bunda kaçış yok. Seni çok özledim aşkım.

Bölüm 43 - Ev Sahipleri ve Misafirler

Onsuz saatler geçmez bilmezken, her nasıl oluyorsa o yanımdayken zaman su gibi akıyordu. İşte bana göre tam üç hafta göz açıp kapayıncaya kadar geçti. Nasıl mı? Tabi ki onun sayesinde. Başa dönersek, zaten geleceğini biliyordum Bunu hep konuşuyorduk. Çünkü bir şekilde görüşmeliydik artık. Son görüşmemizin üzerinden bir ay geçmişti. Gerçi daha fazla ayrı kaldığımız zamanlar da oldu ama şimdi baş başa olacaktık. Gelme planları suya düşmesin ve eve geri döndüğünde bir sorun çıkmasın diye ailesiyle önceden konuşmuştu. Yaptığımız plana göre yanımda ‘bir süre’ kalacak, daha sonra dönüp bir işe girecekti. Bu ‘bir süre’ kısmı beni havalara uçurmaya yetiyordu bile. Çünkü ilk defa ne zaman gideceğini bilmeden yanımda olacaktı. Evet, sonunda gidecekti ama en azından o gün kesinleşene kadar içimiz rahat olacaktı. İzmit’e en son gelişinin üzerinden neredeyse iki ay geçmişti. Sabah otobüsü geldiğinde otogara gidip karşıladım onu. Tıpkı daha sık görüşebildiğimiz zamanlarda olduğu gibi hissettim. Bu şehir bizim ilkimizdi, en güzel anılarımızın bir kısmı bu şehirdeki yaşantımızdaydı. Onu ilk gördüğüm yer, onu ilk öptüğüm oda, onunla ilk birlikte uyuduğum yatak. Kısacası eski günlerimiz yeniden canlanmıştı sanki. Eve geldiğimizde onun için hazırladığım yemekleri görünce çok sevindi. O kadar mutluydum ki. Sadece onun geleceğini bilmek bile bana en zor tarifleri yaptırmaya yeterdi. Gün içinde yaptıklarımız genellikle aynıydı. Ben sabah erkenden okula gidiyordum, eve döndüğümde o büyük olasılıkla bilgisayarda oluyordu. Bazen bana sürpriz yapıp yemekleri hazırlıyordu. Çoğu gece film seyrediyorduk. Günlerimiz sade ama olabildiğince mutlu bir şekilde geçiyordu. Zaten ondan başka hiçbir şeyi görmüyordu gözüm. Ne bilgisayarı ne de okulda takılmayı. Bir an önce eve gelmek için nerdeyse koşa koşa dönüyordum okuldan. Kendimi ona adamıştım ve bu durumda ruhum büyük bir huzura kavuşmuş gibiydi. Onu ama sadece onu görüyordum. Her gece ona sarılarak uyuyor, bazı geceler korkup uyandığımda yanımda onu görmek bana büyük bir direnç sağlıyordu. Onunla gülüp, onunla ağlayabiliyordum. Hayatımda olup biten her şeyi onunla paylaşmaya çalışıyordum. Günlerimiz böyle geçerken bir de baktım bir haftayı doldurmuşuz. Bilgisayarda babamla görüşüyordum. Almanya’dan gelen amcam ile birlikte İzmit’e geleceklerini söyledi. Şok olmuştum. Onu tanıyordu ama sonuçta kaldığım ev küçüktü, hem yatacak yer sorunu vardı hem de ne kadar kalacaklarını bilmiyordum. Ertesi sabah şans eseri tekrar babamla internetten görüşebilme fırsatı bulduğumda onun da burada olduğunu söyledim. Neyse ki bir şey demedi. Birçok senaryo üretmiştik. Sonuçta her şey olabilirdi, babam rahatsız olabilirdi, neden burada kalıyor diyebilirdi. Bir şeyler uydurdum. Onun Bursa’ya gitmesini bile düşündük ama babamın tavrını gördükten sonra bundan vazgeçtik. Akşamüstü İzmit’te olacaklardı. Okuldan geldikten sonra evi temizledim, yemekleri hazırladım ve daha sonra babamları karşılamak üzere evden çıktık. Otogara geldiğimizde otobüs henüz gelmemişti. Derken birkaç dakika sonra otobüs geldi. Yanına yaklaştık ve babamı gördüm.

17 Şubat 2007

Bölüm 42 - Parlayan Yıldızlar

Hayatım yine eski düzenine giriyordu. İzmit’te yaşadığım günler hep birbirine benzer oluyordu. O yanımda değilken o kadar sıkılıyordum ki. Sabahları yataktan kalkması bile çok zor geliyordu. Hayatla tek başıma müdahale etmek zorunda kaldığım için isyan ediyordum sanki. Şu anki duygularımı benden başka kimse anlayamazdı. Anlatmakta zorlanıyordum. İkimizin karşılaştığı zorlukların yanında, bir de ayrı olmamızın verdiği acıya alışmıştım artık. Yaşayacağım her şeye hazırdım. Eğer inanırsak başaramayacağımız hiçbir şey yoktu. Ben inanıyordum. Birlikte her türlü güçlüğe göğüs gerebilirdik. Yıldızımız her zaman parlayacaktı. Ona olan hayranlığım, gün geçtikçe çoğalıyordu. Nedenini bilemediğim bir şekilde içimdeki duygular hareketlerimi kontrol ediyordu artık. Onsuz ama onunla birlikte yaşayabilmek mükemmeldi. Günün çoğu saati konuşabiliyorduk. İş arıyordu hâlâ. Ben ise okuluma devam ediyordum. Hafta içi İstanbul’a teknik gezimiz olduğunu öğrendim. Şehirde pek gezme fırsatımız olmadı, sadece biraz dolaşabildik. O sırada arkadaşım Tekin’le görüştüm. Tüm gezi boyunca O’nun da yanımda olmasını isterdim. Güzel vakit geçirdim belki ama artık beni mutlu edecek ortamlarda onsuz olmak istemiyordum. Onunla birlikte sevinmek istiyordum. Belki de ayrı olmamızın bir anlamı var diye düşünüyorum bazen. Belki de hayat bizi test ediyor veya bunun gibi bir şey. Ondan önceki hayatıma geri dönüp bakınca, şimdi kendimi daha güçlü hissediyorum. Hep bir güvencem olacak o. Güvenmediğimi söylesem de aslında fazlasıyla güveniyordum ona. Zor günlerimde yanımda olduğu için ve ileride de olacağını bildiğim için huzurluydum. Bahar geliyordu. Göz açıp kapayana kadar geçmişti aylar. Belki de zamanın bu kadar hızlı geçmesindeki sebep birlikteliğimizde saklıydı. Çünkü bütün yaşadıklarımızı geride bırakıp, bir anı olarak hatırladığımda duyduğum mutluluğu hiçbir şey veremiyordu bana ve biliyorum ki mutlu anlar hep çabuk geçerdi. Onu her zaman yanımda görmek istiyordum. Belki her zaman iyimserim ama kötümser olarak bir yere varamazdım ki. Yeşil çimenlerin üzerinde, çiçeklerin arasında, sımsıcak bir havada, ona sarılırken uyuyakalmak istiyorum.

13 Şubat 2007

Bölüm 41 - Bir Lokma Saçmalık

Okulum başlamıştı artık. Bir şekilde geçip gidiyordu günler. Yarın ise sevgililer günü. Geçen sene ilk defa yalnız geçirmemiştim bu günü. Bu sene ise yine yalnızdım ama en azından bir sevgilim vardı. Ya o da olmasaydı? Sanırım her insan öyle ya da böyle birçok acıyı tatmak zorundaydı. Onsuz kendimi bomboş hissediyordum. Sanki dokunsan yıkılacak bir bina gibi, aslında güçlü durmaya çalışıyordum ancak bu her zaman mümkün olmuyordu. Bu sevgililer gününde yalnızım, üzgünüm, kötüyüm. Belki rüyamda yan yana olabiliriz, değil mi?

Bölüm 40 - Kapılar Kapanmadan

Uyandığımda kalkmıştı. Bugün için bir planımız yoktu. Arkadaşlarımla görüşmeyecektik, sadece ikimiz olacaktık. Öğleden sonra evden çıktık. Biraz dolaştıktan sonra cafeye gittik. Baş başaydık. Yarın İzmir’e dönecektim. Bu ikimizi de derin bir sessizliğe sokmuştu. Aklıma getirmemeye çalışıyordum ama sonra birden bire hatırlayıveriyordum. Cafede bir süre oturduktan sonra evlerinin yakınında bulunan alışveriş merkezine gittik. Biraz dolaştık, yemek yedik. Tüm günümüzü baş başa geçirmiştik. Eve döndüğümüzde bilgisayarda biraz zaman geçirdikten sonra yattık. Oradaki son gecemdi bu. Gittiğimde onu zorluklarla yalnız bırakmak içimi burkuyordu. Beni üzecek şeyler düşünmek istemiyordum. Uyumadan önce biraz konuştuk. Sonra uykuya daldım. Sabah erken uyanıp hazırlandık. Çantamı toplardım ve evden çıktık. Doğuşla buluştuktan sonra cafeye gittik. Meteyi aradım fakat gelemeyeceğini söyledi. Cafede zaman yine su gibi geçmişti. Fakat bir sorun oldu. Bugün değil ertesi gün dönmem gerekiyordu. Doğuş “İstersen bizde kalabilirsin” dedi. O’nlara gidemiyordum çünkü zaten bir gün diye gidip iki gün kalmıştım. Ayrıldıktan sonra Doğuşla birlikte evlerine gittik. Ailesine beni liseden arkadaşım diye tanıştırdı. Çok huzurlu saatler geçirdim oradayken. Ertesi sabah erkenden çıktık evden. Bu sefer Mete ve Kemal de gelecekti. O’nu da aldıktan sonra cafeye gittik. Birkaç saat sohbetten sonra ayrılma vaktim gelmişti artık. Otobüse binmek için yola koyuldum. En uzun bu gelişimde kalmıştım, haliyle çok alışmıştım her şeye. O yokken, arkadaşlarım yokken ne yapacaktım? Ayaklarım geri geri gitmesine rağmen bindim otobüse. Yol boyunca tüm hafta boyunca yaptığımız şeyleri düşündüm durdum. Güzel anlarımız için mutlu oldum, kötü anlarımız için üzüldüm. Hayat çok acımasızdı. Onu çok sevmeme rağmen onunla görüşebildiğimiz günler hep sayılıydı. İzmir’e döndüğümde sersem gibi olmuştum. Sanki bir rüyadan uyandırılan ve henüz kendine gelemeyen bir insan gibiydim. Eve gittim, dinlendim. Ertesi gün Buketle görüştüm. Antalya’da yaşadıklarımı, yaptıklarımızı, cafeyi anlattım her ayrıntısına kadar. Anlatırken sanki tekrar yaşar gibi oldum hepsini. Hayata isyan etsem bile elime geçen bir şey olmayacaktı. Tatilden geriye kalan günlerimi İzmir’de geçiriyordum. Günlerim birbirinin aynı, heyecan yoktu. Sadece Buketle görüştüğüm zamanlarda kendime gelebiliyordum, Buket bu konuda bana çok yardımcı oluyordu. Onun dışında O’nunla ya telefonda ya da internette konuşuyorduk. Ayrılık zordu ama daha zor şeyler de vardı. Tatil bitip İzmit’e dönme zamanım geldiğinde, onun da benimle olmasını istedim. İzmir’e giderken birlikte yaptığımız otobüs yolculuğundan bir şey anlamamıştım. Ona doya doya bakabilmek isterdim. Uyurken izleyebilmek, yanına yatmak, birlikte uyumak.

Bölüm 39 - Alışkanlık Yapıyor

Sabah olduğunda önümde ilerisi belirsiz bir gün vardı. Kahvaltıdan sonra telefon trafiği başladı aramızda. Mete görüşmemiz için ısrar ediyordu. Ben de istiyordum zaten. O’nu aradığımda biraz işleri olduğunu, daha sonra yanımıza geleceğini söyledi. Bugün Doğuş gelemeyecekti bizimle. Hazırlanıp çıktım ve Mete’yle buluştuk. Mete’nin önceden tanıdığı iki arkadaşı da bugün bizimle olacaktı. Ayrıca Antalya’ya geleceğimi önceden haber vermediğim için önceki günlerde görüşemediğim arkadaşım Kemal de gelecekti bugün. Mete, ben, Yakup ve Tamer yine o cafeye gittik. Cafe sahipleri çok sıcakkanlılardı. Alışmıştım artık o cafeye. Sohbet ettiğimiz sırada telefonum çaldı. Arayan Kemal’di. Cafenin yerini bilmediği için yakın bir yere gelmesini söylemiştim. Onu almak için cafeden ayrılırken, O’nunla kapıda karşılaştık. O da benimle geldi. Kemal’i aldıktan sonra cafeye geri döndük. Biraz oturduktan sonra Yakup ve Tamer bizden ayrıldı. Derken saat ilerlemişti. Gitme vakti gelmişti. O’na ve arkadaşlarıma veda ettikten sonra teyzemlerin evinin yolunu tuttum. Teyzemlerde daha fazla kalmak istemiyordum. Çünkü her ne kadar teyzem de olsa onlara rahatsızlık verdiğimi hissediyordum. Durumu o gece O’na internette konuşurken anlattıktan sonra “Yarın bize geliyorsun” dedi. Onlarda da bir gün kalıp eve dönmeyi düşünüyordum. Sabah olduğunda çantamı topladım, teyzemlerle vedalaştıktan sonra yola koyuldum. Onların evine geldiğimde öğlen vaktiydi. Beni kapıda karşıladı. Odasına geçtik. İşte yine o odadaydım. Ona ait olan, onunla ilgili olan her şeyi gördüğümde duyduğum sevinç, şimdi yine kaplamıştı ruhumu. Üstelik o da karşımdaydı. Ellerini tuttum, yüzüne baktım, sarıldım, öptüm, sevindim. Dünyadaki tüm hazineler benimdi o an. Aylar geçmesine rağmen onu karşımda gördüğümde heyecanımı gizleyemiyordum. Bana dönüp bakması yetiyordu. Gülümsemesi, kapkaranlık anlarda ufuktan doğan güneş gibi aydınlatıyordu içimi. O bile bilmiyordu kendinde ne gizli cevherler olduğunu. Kim bilir, belki bir gün farkına varacaktı. Gözleri, dudakları, elleri içimi eritiyordu. Ateşin üzerine dökülen bir kova su gibi ferahlatıyordu gönlümü, onun yanımda olması. Kaygılarım son buluyordu o varken. Ruhumun yeni duygulara ihtiyacı yoktu, çünkü zaten ona karşı hissettiklerim, kendi içinde en üstün duygulardı. Ellerini tutarken, mutluluğunu gözlerinden okuyordum. Derken telefonu çaldı. Mahalleden arkadaşı gelecekti eve. Ben de o sırada Mete’yle haberleşiyor ve buluşmamızı ayarlamaya çalışıyordum. Birkaç saat sonra evden çıktık. Arkadaşından ayrıldıktan sonra biletimi almak için çarşıya indik. Aslında bir gün daha kalmamı istiyordu. Ben de istiyordum tabi. Israr edince biletimi almayı erteledim. Bir süre sonra Mete geldi. Yine cafeye gittik. Sohbetimiz çok güzel devam ederken Mete’nin yakın arkadaşı Aytuğ, yanında iki arkadaşıyla birlikte cafeye geldi. Vakit neredeyse gece yarısı olmuştu ve cafeden ayrılma vakti gelmişti. Vedalaştıktan sonra O’nunla birlikte eve gittik. Çok uykum gelmişti, hemen yattım. Eskiden olduğu gibi aynı odadaydık ama yan yana yatamıyorduk tabi ki. Uykuya dalacağım sırada yanıma uzandı ve bir süre o şekilde yattık. “Keşke birlikte uyuyabilsek” dedim. Huzurdu onunla uyumak benim için. Daha sonra kendi yatağına geçti. Birbirimizi öpüp iyi geceler diledikten sonra uykuya daldım.

10 Şubat 2007

Bölüm 38 - Közlenmiş Biber

Yaşadığım tüm duygu yoğunluklarının, kafa karışıklıklarının ve heyecanlarımın üzerine, nihayet Antalya’ya gidiyordum. Yanımda teyzem, otobüse bindik. O’nu Antalya’ya gönderdikten bir hafta sonra ben onun yanına gidiyordum. Sanki onu çok daha uzun süredir görmemiş gibi hissettim kendimi. Belki de Antalya’ya gidişimin üzerinden biraz zaman geçmesinden dolayı olabilirdi bu. Yolculuğun sonunda Antalya’ya varmıştık. Teyzemlerin evine gittik. Biraz zaman geçirdikten sonra kuzenimle dışarı çıktık. Arkadaşım Mete’yle buluşacaktım. Buluşma yerine kadar kuzenimle birlikte gittik. Mete’yle buluştuktan sonra, internetten yeni tanıştığım arkadaşım Doğuş’u aradım. Onu da aldıktan sonra O’nunla buluşacağımız alışveriş merkezine gittik. Bertan da gelmişti. Onu beklemeye başlamıştık. Beklerken, her geçen saniye, içimdeki heyecanı daha da tetikliyordu. Oysa onu en son bir hafta önce görmüştüm. Artık ondan ayrı kalmaya dayanmıyordum. Onu alıp bulutlara çıkmak, hep orda kalabilmek isterdim. Derken uzaktan bize doğru yaklaşmakta olduğunu gördüm. Hemen yanına gittim, sarıldık. Dünyada beni en mutlu eden insan yanımdaydı işte. Birlikte yemek yedikten sonra hepimizin bildiği bir internet sitesinde tanıtımı olan, yeni açılmış bir cafeye gitmeye karar verdik. Cafe zaman içinde eşcinsellerin gelebileceği bir mekâna dönüşmeyi amaçlıyordu. Gittiğimizde birbirinden tatlı iki bayan bizi karşıladı. Sonradan öğrendik ki aslında onlar çiftmiş. Cafe küçük, sakin ve huzurlu bir yere benziyordu. Sohbet ederken onun elini tutabilmek, rahat davranabilmek, dilediğin sohbeti edebilmek gibisi yoktu. Cafedeki ilk günümüzde çok eğlendik. Tabi bunda mekân sahiplerinin cana yakın olmasının rolü büyük. Cafeden ayrıldıktan sonra artık ayrılma vakti gelmişti. O’na ve Mete’ye veda ettikten sonra teyzemlerin evine yakın bir yerde oturan Doğuşla birlikte yola koyulduk. Ertesi gün görüşmek için sözleşmiştik. Teyzemlere geldiğimde ne kadar yorulmuş olduğumu anladım. Bütün gün yaptıklarımız, cafedeki zamanlarımız sanki özlediğim anlardı. O yanımdayken her ne olursa olsun kafamda hiçbir sorun kalmıyordu. Çünkü onun yanında kendimi fırtınada limana sığınmış bir tekne gibi güvende hissediyordum. Bu hissi kaybetmemek için elimden geldiğince çabalayacaktım. O hayatımın anlamı olmuştu uzun bir süre önce. Her geçen gün onunla yan yana olmasak bile ona karşı duygularım yoğunlaşıyordu. Ona karşı duyduğum sahiplenme duygusu son zamanlarda çok daha fazla artmıştı. O gece uyuduğumda ertesi gün neler yapacağız acaba diye merak etmeden duramıyordum. Onunla aynı şehirde olup yan yana olamamanın verdiği üzüntü, ertesi gün onu tekrar göreceğimi bilmenin verdiği heyecan tarafından gölgelenmişti. Ertesi sabah Doğuşla buluşup Mete’nin yanına gittik. O bir süre sonra bize katılacağını söylemişti. Derken Mete’nin önemli bir arkadaşı yanımıza geldi. İsmi Bülent'ti. Ben de tanıyordum Bülent'i. Daha sonra dün gittiğimiz cafeye tekrar gitmeye karar verdik. Bir süre sonra O da geldi. Zamanın nasıl aktığını anlamadığım bir gün geçirdim yine. Mutluydum. O yanımdaydı, arkadaşlarım yanımdaydı. Onunla hep yapmak istediğimiz şeylerden birini yapıyorduk. Elini tutabilmek, sarılabilmek hatta onu öpebilmek benim sadece yalnızken yapabildiğim şeylerdi. Oysa cafedeki ortam nedeniyle rahatsız olmamızı gerektirecek bir durum olmadığından kendimi de çok iyi hissediyordum. Ancak bize ayrılan sürenin sonuna gelmiştik yine. Yani saat geç olmuştu. Vedalaştıktan sonra yine Doğuşla yola koyulduk. Ertesi gün için bir planımız yoktu. Herkes gününü evde geçirecekti. İnternette konuştuk o gün. Yarın da ne yapacağımız belli değildi. Sabah olunca konuşuruz dedik ve uyuduk.

24 Ocak 2007

Bölüm 37 - Genç Bir Fidan

İzmir’deki tatil günlerim geçiyordu. Onu göreceğim günü iple çekiyor, yerimde duramıyordum. Son günlerde canımı sıkan olayları ona anlatmış ve kendimi daha rahat hissetmiştim. Sonuçta birbirimizden sakladığımız hiçbir sorunumuz olmamalıydı bence. Her sıkıntısında yanında olmak, ona destek olabilmek isterdim. Yine de bazen sinirleri gerildiği noktada insan sanki yarasını bıçakla deşer gibi karşıdakine saldırır. Oysa bu sinirin altında ne üzüntüler, ne acılar yatmaktadır. Onunla ayrı kaldığım süre arttıkça içimdeki bir şeyler sanki tutamayacağım kadar kabarıyor. Daha sonra başıma bir şekilde bela oluyor. Anlatmak istediğim onsuzken bazı duygularımın beni kandırdığı. Aslında kendime kızarken, beynimin bir suçlu arayıp sonunda onu bulması gibi karmakarışık durumlarda buluyordum kendimi. Bazı yaptıklarına kızsam da sorunları onu kırmadan halletmeye çalıştım hep. Tabi ne kadar başarılı oldum o ayrı. İlişki süresince ikimiz de birçok aşamadan geçmiştik. Bu aşamalar hayatımızın sonuna kadar devam edecekti, bunu biliyorduk. Ruhum incindiğinde tedavinin o olduğunu biliyordum. Kendi kendime o yanımda olmadığında ne yapacağımı soruyordum hep. Bir gün bunların hepsi bitecekti. Kendi evimizde uyanıp, kahvaltıyı birlikte edecektik. İşe gidecek, para kazanacak, isteklerimizi gerçekleştirecektik. Onun hep yanımda olmasını istiyordum. Geleceği düşünüp hayal kurmak çok güzeldi. Benim de, onun da içinde olduğu birçok hayalim vardı. Fakat geleceği kurmadan önce günümüzü yaşamalıydık. Ne geçmişe bağlı kalmalıydık ne de gelecek planları arasında boğulmalıydık. Geçmişte yaşadıklarımız güzeldi, evet ama gelecekte daha güzellerini yaşamayacak mıydık? Mükemmeliyetçi biri olarak her günümün bir öncekinden daha güzel olması için uğraşırdım hep. Geçmişteki günlerimiz geleceğimizin bir yansıması olabilirdi. Yanımda o olduktan sonra yapabileceğimiz o kadar çok şey vardı ki. Gelecek neydi? Gelecek uzakta değil, çok yakınımızdaydı. Birkaç gün sonra yapacağım Antalya gezisi geleceğimdi. Öyleyse neden diğer görüşmelerimizden daha iyi olmasın? Geçmişi özlüyorum ama bu gelecek günlerde daha iyilerini yaşamayacağım anlamına gelmiyor ki. Önemli olan ikimizdi. Gülüşün hep gözümün önünde, sesin kulağımda, sevgin kalbimdeydi. Artık birlikte olmadığımız zamanlarda bile farklı yönden bakıyordum olaylara. Önemli olan var olmaktı. Elle tutamadığımız sevgimizin, bizi ne kadar mutlu ettiğini görmek şahaneydi. Küçücük şeylerden mutlu olabilen, hayat dolu ama bunun hiç farkında olmayan bir sevgilim vardı. Eğer ona olan sevgimi göstermemi isteselerdi sanırım başaramazdım. Çünkü böylesine bir sevgiyi tanımlayacak bir şey bilmiyordum. Bu sevgiydi beni hayata bağlayan. Onu her haliyle kabul eden, bir damla gözyaşı için harap olan, istekleri benim için emir olan biriydi. Eskiden başka insanların uzun ilişkilerine bakar ve çok kıskanırdım. Anladım ki ilişkinin uzunluğu önemli değil. Önemli olan sevgi, saygı ve birlikte olmanın verdiği mutluluk. Onunla ömrümün geri kalanını geçirmek istiyordum. Olur ya da olmaz, ama isteğim buydu. Ne kadar kötü günler geçirirsek geçirelim, en sonunda güneş yine çıkmıyor muydu? Umut tıpkı bir avuç su gibi yeşillendirmişti ilişkimizi.

19 Ocak 2007

Bölüm 36 - Aşk Notları

Hasret bitmiş, nihayet kavuşmuştuk. Uzun bir süreden sonra onu tekrar görmek beni çok heyecanlandırmıştı. Onu öpmek, elini tutmak, sarılmak çok güzel geliyordu. Otogardan eve geldiğimizde bir süre uyuduk. Sınavlarım başlamıştı. Bu yüzden ders çalışmam gerekiyordu. Sınavlara gidip geliyordum. O da evde vakit geçiriyordu. Ders çalışmam için beni odaya kapatıyordu. Böylesi daha iyi oluyordu. Ancak sınavlar süresinde kafama takılan birçok sorun dışında yeni sorunlar da ortaya çıkmıştı. Bu kadar süre ayrı kaldıktan sonra acaba birbirimizden uzaklaşmış mıydık? Hayır, buraya onun hakkında hoşlanmadığım şeyleri değil sadece düşüncelerimi yazmak istiyorum. Ona olan sevgim yerinde duruyordu. Onu gördüğümde kalbim hâlâ heyecanla atıyor, gözlerimi ondan alamıyordum. Sadece insanların zaman içinde geçirdikleri değişime şahit oluyordum. Sonuçta ilişkimiz boyunca birbirimizi tanıdıkça farklı yönlerimizi keşfetmiştik. Diğer ayrı kaldığımız sürelerde de birbirimizi daha iyi tanımıştık. Tek düşündüğüm ise birbirimizi bu kadar tanıdıktan sonra artık karşı tarafın sevmediği hareketleri, davranışları da öğrenmemiş miydik? Neden aynı şeyleri tekrarlamaya devam ediyorduk öyleyse? Geceleri onla uyumak eskisinden daha çok mutlu ediyordu beni. Çünkü bu günlerde ona gerçekten çok ihtiyacım vardı. Yanımda birkaç gün kaldıktan sonra Bursa’ya gitti. Okulundan diplomasını alacaktı. Birkaç gün kaldıktan sonra yanıma döndü. İzmit’teki son günlerimizdi. Sınavlarım bitince İzmir’e dönecek oradan da Antalya’ya gidecektik. Tabi her şey düşündüğümüz gibi olmadı. Nihayet İzmir’e geldik. Fakat bu sefer Antalya’ya gittiğimde onların evinde değil teyzemlerde kalacaktım. Teyzem İzmir’e geleceğinden, ben Antalya’ya bir hafta sonra gidecektim. Geldiğimiz gün Buketle buluştuk. Bir yerde oturduktan sonra eve döndük. Bu kadar süre birlikte olduktan sonra ertesi gün ayrılacak olmamız beni üzüyordu. Sabah oldu ve gitme vaktiydi. Onu yolcu ettikten sonra eve döndüm ve uyudum. Artık yan yana değildik. O gidince bazı şeylerin farkına varmam daha kolay oldu. Son günlerde çok tartışmıştık. Özellikle benim sinirlerim çok gergindi. Acaba bazı değerlerimizi yitirmiş miydik? Ben onu çok daha fazla seviyordum, o da bana beni çok sevdiğini söylüyordu. O zaman sorun neydi? Sanırım sevgi her şeyi çözmeye yetmiyor. Ama sonuna kadar gideceğim.

5 Ocak 2007

Bölüm 35 - Bir Acı Kahve

İzmir’deki günlerim hızla geçiyordu. Evde olduğumda çoğunlukla canım sıkılıyor, yapacak bir şey bulamıyordum. Dışarı çıktığımda ise muhtemelen Buketle birlikte dolaşıyorduk. Her biri kendi içinde değişik ama yine de sıkıcı günlerimin tek bir ortak özelliği vardı. Hepsine ona duyduğum özlem damgasını vuruyordu. O an nerede ya da ne yapıyor olduğum önemli değildi. Çünkü aklım hep onunla meşguldü. Bayram geçmiş, müdürüyle konuşmuştu. Birkaç gün içinde işten çıkabileceğini söylemiş ona. İzmit’e döndüğümde birkaç gün gecikmeli de olsa onu görebilecektim. Onu tanıdığımdan beri ayrı kaldığımız en uzun süreydi. Artık geçen bir gün değil, bir ana bile tahammülüm kalmamıştı. Biz ayrıyken zaman bu kadar yavaş akmamalıydı. Sanki biz birlikteyken hızlı aldığı adımlara güvenircesine, onsuz günlerim hiç bitmeyecekmiş gibi geliyordu. Kendimi hapishanede gibi hissediyordum bazen. Ben onun aşkına mahkûm olmuştum. Hem de müebbet. Hayatımın uç noktaları, uç düşünceler aklımda gidip geliyordu. En önemlisi kendimi sorguluyordum. Onun hakkında hissettiklerimi. Ona olan sevgim beslenen bir ateş gibi büyümeye devam ediyordu. Ateşi tek kontrol edebilen ondan başkası değildi. Öyle anlar oluyordu ki, yüreğim bir anda yangın yerine dönüyordu. Ona kavuşacak olduğumun sevinci, çoktan ondan ayrılınca duyacağım üzüntü tarafından mağlup edilmişti. O yanımda değilken kalbimdeki, kafamdaki O’nu seviyordum. Bazen gerçeğiyle içimdeki ters düşüyordu. İşte o zamanlar çok üzülüyordum. Kendimi ondan uzaklaşmış hissediyordum çünkü. İkimiz de birbirimizi bıraktığımız gibi değildik. Hiçbir zaman olmadık ki. Keşke eski yaşadıklarımıza geri dönebilseydik. Evet, belki çok daha güzel şeyler yaşayacaktık ama eskiye duyduğum hayranlık hiç bitmeyecekti. Yaşarken değerini anlayamadıklarımı, dışarıdan seyirci olarak izleyince ne kadar değerli olduklarını anlıyorum. Gözyaşlarım bile yorulmuştu artık. Onsuz ağlamak bile istemiyordum. Çünkü sıkılmıştım. Onsuz her şeyden sıkıldım. Tek dileğim ondan hiçbir zaman sıkılmamak. Tabi bunun tam tersini de diliyorum. Eğer bir gün benden sıkıldığını söylerse ne yaparım? Sanırım hiçbir şey yapamam, dayanamam. Bir gün gelip de “Demek ki dayanılıyormuş” demek yerine ölmeyi tercih ederim. Geride bıraktığımız yıla o damgasını vurmuştu. Ben bundan sonraki hayatıma damga vurmasını istiyorum. Uyurken başucunda oturup, onu izlemek istiyorum. Dizlerimde uyuyakaldığında hep öyle kalalım istiyorum. Sabah uyandığımızda ona en güzel kahvaltıyı hazırlamak istiyorum. Boncukçudan özenle alıp, ipe tek tek dizdiğim malzemelerden yaptığım kolyeyi taktığında hep beni hatırlamasını istiyorum. Yaz gecelerinde evimizin balkonunda oturup birlikte yıldızları seyredebilmek istiyorum. Ben, onu istiyorum.