16 Haziran 2007

Bölüm 54 - Yazık Oldu

İzmir’e döndükten sonra yaşamış olduğum duygusal çöküntü bir nebze olsa da azalmıştı. Arkadaşlarımla görüşüp, ailemle sohbet edip kafamı biraz da olsa dağıtmıştım. Antalya’ya gitme planlarım daha da belirginleşmişti üstelik abim İzmir’e gelecek daha sonra da birlikte Antalya’ya gidecektik. O’nun açısından ise işler bu kadar da basit değildi. Babasının yanında çalışıyordu ve ben geldiğimde görüşebilmemiz için uygun bir ortam olması gerekiyordu. Planları yaparken her noktayı düşünmeye çalışıyorum ancak gözümden kaçan çok önemli bir şey vardı. O’nun düşündükleri. Çok karamsarlaşmıştı. Bir gece telefonda konuşurken bütün düşündüklerini bana söyledi. Önceden de söylemeye çalışmıştı ama ben duymak istememiştim, bir şekilde konuyu değiştirmiştim ya da reddetmiştim. Şimdi ise düşünceleri duygularının önüne geçmiş gibiydi. Artık dayanamadığını söylüyordu. Kendimi bir fırtınanın ortasında bulmuştum sanki. Ne yapacağımı bilmeden çaresiz bir şekilde bekliyordum. Bana söylediği cümleleri duydukça sanki bıçaklanıyordum. Arkadaş kalmak istediğini söylediğinde kabul etmedim. Çünkü yapamazdım, dayanamazdım. Bütün bunlar birden bire nerden ortaya çıktı diye düşündüm ama aslında bunun olacağının hep farkındaydım. Sadece bir şekilde ertelenmesini sağlamıştım. Şimdi ise gerçeklerle yüz yüze kalınca ne kadar acı verici olduğunun farkına vardım. Aslında bu şartlar altında Antalya’ya gitmemin bir anlamı kalmamıştı ama yine de onu son bir kez görmek adına gitmeliydim. Ertesi gün neredeyse hiç konuşmadık sadece mesajlaştık. Oraya geleceğimi söyledim. Buluşmayı kabul etti. Yolculuk günü geldiğinde ilk olarak arkadaşım Mete’yle buluşacaktık daha sonra O bize katılacaktı. Buluştuk. Eskisi gibiydi, gülünce gözlerinin içi gülüyordu hâlâ. Tek fark aramızdaki ilişkinin adının değiştirilmeye çalışılmasıydı. Benim hiçbir zaman istemeyeceğim bir şeydi bu. Yapamazdım da. Onu arkadaş olarak göremezdim çünkü onu seviyordum. Yanında olup da ona dokunamamak, ona sevdiğimi söyleyememek beni çok yaralıyordu. Derken arkadaşım Doğuş da bize katıldı. Bir yerde oturduk sohbet ettik ama ben yavaş yavaş kendimi kaybediyordum. Dayanamıyordum bu acıya. Gözlerimin içine baktığında bunu O da anlıyordu zaten. “Alışmamız lazım” dedi bana. Neye, neden alışıyoruz, bizi kim zorluyor, neden böyle oldu? Diye soruyordum hep kendime ama bir türlü cevap alamıyordum. Saatler ilerlemişti ayrılma vakti gelmişti, teyzemlerde kalacaktım bu yüzden Doğuşla birlikte aynı otobüse binecektim. O ve Mete’den ayrılacağımız yere gelirken yan yana oturuyorduk onunla. Yol boyunca gözyaşlarıma hâkim olamamıştım. Onu bir daha görmek istemiyordum. Çünkü onu bu şekilde görmek bana çok büyük bir acı veriyordu. Israrla arkadaş kalmak istediğini söylüyordu ama bunu kabul etmemi benden bekleme dedim. Yapamazdım çok iyi biliyordum. Konuşurken birden otobüsün düğmesine bastı ve aniden indi otobüsten. Gitme dedim ama beni dinlemedi. O an dondum kaldım. Otobüs hareket etti. Mete ve Doğuş’un yanına geldim. Şok olmuştum, gitmişti ve ben hiçbir şey yapmamıştım. Arkasından bakmıştım. Gözyaşlarım artık yerinde durmuyordu. Otobüsten indiğimizde konuşacak halim yoktu. Mete’yle vedalaştıktan sonra Doğuş’la birlikte otobüse bindik. Kendimi hiç bu kadar kötü hissetmemiştim. Bitmişti yani öyle mi? Derken bir mesajı geldi telefonuma. Üzüldüm, ağladım ama bir işe yaramadı ki. Elimde tutamamıştım onu. Sanki suyun dibine batan bir şey gibi tutamıyordum elimden kayıp gidiyordu. Bana bir daha mesaj atmayacağını söylediği son mesajdan sonra bir daha mesaj yazmadı. Teyzemlere geldiğimde hep bekledim bir şey yazmasını ama yazmadı. Gece olduğunda hiç beklemediğim bir anda bir mesaj geldi. “Yarın bende kalır mısın?” yazmıştı.

Hiç yorum yok: