4 Aralık 2006

Bölüm 29 - Meyve Salatası

Her sabah onu ben uyandırıyordum. Uykusu benim kadar hafif değildi. Bazen birkaç kez uzun uzun çaldıktan sonra açabiliyordu telefonu. Hem uyandığımda sesini duymak bana çok iyi geliyordu. İşine alışmış görünüyordu, tabi biraz daha zaman geçmeliydi. Sonuçta işe başlayalı daha bir hafta bile olmamıştı. Bense İzmit’e döndüğümden beri ev işleri dışında doğru düzgün bir şey yapmamıştım. Haftaya sınavlarım başlıyordu ama ders çalışmak içimden gelmiyordu her zaman olduğu gibi. Okula gidince belki tekrar hevesim yerine gelebilir diye düşünüyordum. Bu hafta arkadaşım Yasin İzmit’e gelecekti. Bir gün yanımda kalıp akrabalarının düğünü için Edirne’ye gidecekti. Her akşam yalnız uyumaya alışmıştım artık. Onsuzluk zor olsa bile bir süre böyle devam edeceği gerçeğini kabullenmiştim. Üzüntümün ve acımın yerini tatlı bir mutluluk almıştı bugün. Karamsarlığım terk etmişti beni. Birbirimizin değerini birbirimize uzak kaldığımızda anlıyorduk. Yan yanayken hiç olmayacak nedenlerden dolayı tartışıyorduk. Fakat birbirimizi özlemeye başladığımız an bunların hepsini unutuyorduk. Ne de olsa her ikimizden de birer tane yok muydu? Onun sayesinde insanları kırmanın ne kadar üzücü olabileceğini bir kez daha gördüm. Sokakta yan yana yürürken bile enerjisini hissedebiliyordum. Yanıma kalmaya geldiğinde onun her şeyinden ben sorumluymuşum gibi hissediyordum. Ne yemek istediğini her gün soruyordum. Bazen yemekleri o yapıyordu. Bir keresinde bana pizza bile yapmıştı. Ben hamuru açmayı göstermiştim. O kadar güzel olmuştu ki. Zaten önemli olan emekti. İçine sevgisini de katınca yaptığı hangi yemek güzel olmazdı ki? Benimle ilgilenmesi çok hoşuma gidiyordu. Arkadaşlarıyken bile arada bana dönüp benimle sohbet etmesi ya da beni sohbete dahil etmeye çalışması çok güzeldi. Çünkü genelde çekingen davranıyordum. Baş başa kaldığımızdaki çekingenliğim ise çoktan geçmişti. En ufak bir anda bile ona dokunuyordum. İçtiği sigara paketlerini, kullandığı saç sprey kutularını sakladım hep. Hatta İzmit-Bursa arası otobüs biletlerimizi bile özenle sıraya dizdim, onlar da dolabımda duruyor. En özeli ise, ilk görüşmemizde Bursa’ya dönerken bana otogardan aldığı sakızın paketi. Evet, çok saçma ve anlamsız gelebilir ama O aldı ya, bu bana yeter. Bilgisayarda oyun oynadığı zamanlar ev içinde kendime işler bulurdum. Ortalığı toplar, bulaşıkları yıkardım. Bir keresinde kek yapmıştım. Oyun oynamayı bıraktığında keki görmüş ve şaşırmıştı. Onu mutlu edebilecek her şeyi yapmaya hazırdım. İş ortamında neler yaşadığını göremesem de çok yorulduğunu anlayabiliyordum. Haftada bir gün izin günü vardı. Şehirlerimiz yakın olsaydı tüm gün boyunca onunla olabilmek isterdim. Birlikte gezip sinemaya gitmek, denizde yüzmek, trambolinde zıplamak, oyun oynamak, uyumak, yemek yemek. Onunla yaptığım her şeyi özlemiştim. Fakat zaman yine su gibi geçecek ve kendimi onun yanında bulacaktım. Hava olabildiğine güneşli, etraf cıvıl cıvıldı, kendimi ilkbahar aylarında gibi hissediyordum. Güzel günler bizi bekliyordu.

Hiç yorum yok: