2 Aralık 2006

Bölüm 27 - Uçurumun Kenarında

İzmit’e döndüğümde uzun süreden beri yanına gitmek için söz verdiğim arkadaşım Yasin’in yanına gidecektim. 4–5 gün kalıp geri dönecektim. Bunun için okulu asmam gerekiyordu çünkü ailesiyle birlikte Tokat-Niksar’da yaşıyordu. Aslında bu gezinin planlarını çok önceden yapmıştım ancak hayatıma O’nun girmesiyle birlikte her şey değişmişti. O da benimle gelecekti ama son aylarda onun işe girme durumu ortaya çıkınca bu kararından vazgeçmişti. Niksar’a vardığımda Yasin ve babası beni karşıladılar. Küçük bir yerdi o yüzden yapacak pek bir şeyimiz olmuyordu. Genelde evde oturuyorduk. Bu arada O’nun bir giyim mağazasına yaptığı iş başvurusu kabul edilmişti ve hafta başı görüşmeye çağırılmıştı. Niksar’dan İzmit’e döndüğüm gün, işe başladı. Hayatımızın değiştiğini gözlerimle de görebiliyordum artık. Çalışma koşulları uygun olmadığından telefonla görüşmemiz bile zora girmişti. Sadece öğlen tatili ve iş çıkışlarında görüşebiliyorduk. Birlikte yaptığımız planlar da suya düşmüştü. Okulumun tatil olduğu sürede görüşmek için plan yapmıştık. Ancak artık onun Antalya’dan ayrılabilme olanağı yoktu. Sorun sadece bu değildi tabi. Ben Antalya’ya gittiğimde de sınırlı bir süre içinde görüşebilecektik. İş hayatına girmiş olması onun günlük alışkanlıklarını da değiştirebilirdi. Onu koruma içgüdülerim isyan ediyordu sanki. Onu bu kadar fazla sahiplenmiş olmam canımın yanmasına neden oluyordu. Yapmasını istemediğim şeyleri yapmaktan söz ediyordu ve bu da sinirlerimi bozuyordu. O orada hayatın gerçekleriyle boğuşurken, ben buradaki küçük dünyamda kafamda türlü senaryolar kuruyordum. Çözüm yollarım kapanmıştı, okulum bile sanki beni bağlıyor gibiydi. Onu çalışırken görmek, her gün neler yaptığını izlemek, yeni arkadaşlarının nasıl insanlar olduğunu öğrenmek istiyordum. Onu uzun bir süre göremeyecek olma düşüncesine kendimi alıştırmaya çalışıyordum. Çünkü okulum tatile girmeden onun yanına gidebilme fırsatım yoktu. Sınavlarım bittiğinde araya yılbaşı ve bayram giriyor, sonra tekrar sınavlarım başlıyordu. Onu kontrol edebilme isteğimden kurtulmazsam başıma bela olacaktı. Belki de onu hiçbir şeyin üzmesini istemediğim için böyle bir savunma sistemi oluşturmuştum. Bazen yaptığı şeyler beni üzse bile sesimi çıkartmıyordum. Tanışma yıldönümümüze çok kısa bir süre kalmışken, geriye dönüp baktığımda ne kadar çok durumla karşı karşıya kaldığımıza bir kez daha şahit oldum. Bu bir sene içinde hayatıma onun girmesi dışında değişen bir şey olmamasına karşın, onun hayatı tamamen değişmişti. Okulunu bitirmiş ve bir süre boşlukta kaldıktan sonra nihayet işe girip iş hayatına atılabilmişti. Eski günlerimizi çok özlüyordum. Keşke yine Bursa’da olsaydı. Her hafta sonu yanına giderdim. Onsuzluğun ne demek olduğunu bu günlerde daha iyi anlıyordum. En çok da olaylara müdahale edememem sıkıntıya sokuyordu beni. Onunla baş başa yaşadığımız, bizi kimsenin rahatsız etmediği, her sabah uyandığımda onu yanımda bulacağım ev hayali çok uzaklarda görünüyordu. Onun kafamdaki görüntüsünün değişmesine katlanamıyordum ama bazen aklıma hiç gelmeyecek şekilde davranabiliyordu. Onu kaybetmek istemiyordum ve bunun için elimden ne geliyorsa yapmaya hazırdım. Kendimi çoktan feda etmiştim. Eskiye göre daha sorumsuz olmuştum bazı konularda. Sadece onun mutluluğuyla mutlu olabiliyordum. Kendi kendimi tedavi etmeye çalışıyordum ama başaramıyordum. Bazı saplantılarımdan kurtulmak imkânsızdı. Doktorum oydu ama tedavimiz aksıyordu. Bu dönemde daha kötü olmamak için çoğu şeyden vazgeçmiştim. Okuluma hiçbir zaman gereken önemi gösterememiştim. Şimdi ise neredeyse umurumda değildi. Sorun sadece onsuzluk muydu? Bilmiyordum. Tek bildiğim iyi olmadığımdı.

1 yorum:

The SummerSon dedi ki...

"Sorun sadece onsuzluk muydu?"

Bu durumu çok iyi biliyorum ama anlatamıyorum...