30 Kasım 2006

Bölüm 26 - Hayallerini Yakala

Uyanma vakti gelmişti. Bertan bizi kahvaltıya bekliyordu. Erkenden hazırlanıp çıktık. Buradaki son saatlerimi geçirdiğimi bildiğimden her saniyenin tadını çıkartmak istiyordum. Hep bana “Seni kollarımın arasında sıkıca sarıp, kalbimin içine sokmak istiyorum” derdi. Keşke hep orada kalabilseydim. Gerçekler bazen kabul edilemeyecek kadar acıydı fakat bugüne kadar yaşadıklarımız da gerçeğin bir parçasıydı ve zaman bile değiştiremezdi artık onları. Ayrıyken bizi ayakta tutan şeylerden biri de bu olmalıydı. Çok güzel bir kahvaltıdan sonra Bertan’ların evinde bir süre takıldık. Aslında ikimiz de rahat duramıyorduk ama en fazla birbirimizin elini tutabilmiştik. Daha sonra çantamı hazırlamak için o’nun evine geri döndük. Hazırlanıp evden çıkmadan önce, güle güle öpücüğü verdik birbirimize. Keşke birlikte uyuyabilme fırsatımız da olsaydı. Yanındaydım ama dokunamıyordum, görüyordum ama öpemiyordum. Biliyordum, delice seviyordum. İşte buna kimse karışamazdı. Bunu bilmek, yapamadığın şeyler için dayanma gücü veriyordu insana. Evden çıktık ve Bertan’ı aldık. Mete de geliyordu beni uğurlamaya. Dolmuşa binip Mete’yle buluşacağımız yere geldik. Birkaç dakika sonra o da bize katıldı ve otogara doğru yürümeye başladık. Sanki herkeste bir hüzün vardı ya da bana öyle geliyordu. O an uzansam dokunabileceğim uzaklıkta olduklarımı kim bilir bir daha ne zaman görecektim. O’nun İzmit’e gelmesi çok zordu artık. Bir sürü iş başvurusu yapmıştı ve içlerinden birinde mutlaka çalışmaya başlayacaktı. Bertan ve Mete’nin ise okulları olduğu için İzmit’e gelme gibi bir olasılıkları hiç olmamıştı. Tek çare tekrar Antalya’ya gitmemdi. İlk fırsatta gidecektim zaten. Sorun ise o fırsatın ne zaman karşıma çıkacağını bilmememdi. Ondan ayrıldığımda sanki üzerime giydiğim ve beni her şeyden koruyan pelerinimi çıkartıyordum. Küçücük şeyler bile beni incitebiliyordu. Aniden sinirlenebiliyor, hemen moralim bozuluyordu. Çoğu zaman gün içinde onunla konuşmadığım zamanlar, yapacağım işlere odaklanamıyordum. Geri dönmek istemiyordum. Otobüse binme vaktim geldiğinde hepsiyle tek tek vedalaştım. En üzüntülü anımda arkadaşlarımın da yanımda olması kendimi biraz da olsa iyi hissetmemi sağlamıştı. Otobüs hareket ederken dönüp uzun süre el salladım. Gidiyordum, inanamıyorum. Yaşadıklarımız bir toz bulutu gibi kafamda dolaşıyordu. Aklıma birdenbire gelen her ayrıntı, vücuduma saplanan küçük oklar gibiydi. Bir daha görüşene kadar onu sadece rüyalarımda görmekle yetinecektim. Gözlerimi kapattım ama gözyaşlarım sınır tanımıyordu. Artık kimseden çekinmiyordum. Sessiz bir şekilde uzun süre ağladım. Neden hep üzülüyorduk? Onunla geçirdiğim günlerin değil, onsuz olduğum günlerin sayılı olmasını istiyordum artık. Ayrılığın ilacı aslında bende gizliydi. Kalbimde onun bana olan tüm sevgisini hissedebiliyordum. Gözümü kapatıp elimi uzattığımda beni yakalayıp hayal dünyasına çekiyordu. Orada istediğim kadar kalabiliyordum. Ne geri dönmem gerekiyordu ne de ondan ayrılmak zorunda kalıyordum. Dilediğim kadar öpüyordum, onunla birlikte uyuyordum. Bu sefer hayal dünyam bile sular altında kalmıştı. Üzüntüm hiç olmadığı kadar büyüktü. Ona olan sevgim arttıkça, ayrıldığımda duyduğum üzüntü de artıyordu. İkimiz de bir labirentin içindeydik ve çıkış yolunu bulamıyorduk. Aşkımız çözümsüzdü çünkü birbirimize düğümlenmiştik.

Hiç yorum yok: