Otobüs boyunca bundan sonra neler olabileceğini düşündüm. Bırakmazdı artık beni. Çünkü ona ne kadar bağlı olduğumu, nasıl sevdiğimi görmüştü. Tüm yaşadığımız güzel günler üzerine nasıl bırakabilirdi beni? Bırakamazdı. Eve geldiğimde değişen hiçbir şey olmadığını gördüm. Her şey bıraktığım gibiydi. Ama birkaç saat içinde gerçeğin farkına vardım. Bıraktığım gibi olmayan tek şey O’ydu. Antalya’ya gitmeden önceki gibi düşünüyordu yine. Yazdığı mesajlar yine içime binlerce yara açmıştı. Böyle olmamalıydı! Oysa ne güzel günler geçirmiştim bu yolculuğumda. Ne kadar eğlenmiştik denizde birlikte. “Seni bırakmayacağım” dememiş miydi? Demek ki değiştirememiştim düşüncesini, aklına çoktan koymuştu belki de. En yakınım dediğim insan bile tüm hislerini bana söylemiyorsa daha ne yapmalıydım. Onunla geçirdiğim belki de son günlerimin neden böyle olduğunu daha iyi anlıyordum şimdi. Keşke ona çok daha sıkı sarılsaydım ayrılırken, keşke doyasıya öpseydim. Ona bir kez daha dokunabilmek için her şeyimi verirdim. Onunla yaptığım her şeyin son kez olduğunu bilseydim ondan hiç ayrılmak istemezdim. Biten şey aşk değildi, arkadaşım değildi kaybettiğim ama bir şey vardı biten. İşte o biten şeyin ne olduğu belli değildi. Buraya kadarmış belki de, ilişki iki kişi güzel. Ben bu ilişkiyi hep kalbimde yaşatacak olsam da ne anlamı kaldı ki artık? Belki de tozpembe bakıyordum hayata. Artık gerçekleri görme vakti gelmişti. Bitmişti. Kim bilebilirdi?
16 Haziran 2007
Bölüm 56 - Veda
Bölüm 55 - Buruk Bir Mutluluk
İçime birden bir umut düştü. Kesin pişman oldu beni geri istiyor dedim. Heyecanla bir cevap yazdım. Ama aldığım cevap dünyamı başıma yıkmıştı. Arkadaş kalmak istediğini yinelemiş, artık diğer türlü bir şey olamayacağını söylüyordu. Gece boyunca mesajlaştık ama bir türlü ikna edememiştim onu. Fikrini değiştirememiştim. Üzülmek istemiyordu artık. Uzaklıktan sıkılmıştı. Dayanamıyordu. İlişki boyunca, onu özlediğim anlar boyunca bu kadar üzülmemiştim. Bitiyordu, belki de bitmişti ama bir şey yapamıyordum. Başaramıyordum. Bu sefer olmuyordu. Mesajını beklerken uykuya daldım. Sabah olduğunda kahvaltı edip hazırlandım. Mete ve Hüseyin ile buluşacaktım. Buluşma yerine geldiğimde O’ndan bir mesaj geldi. Nerede olduğumu, yanımda kimler olduğunu soruyordu. Yanıma çağırdım. Birkaç mesajlaşmadan sonra gelmeyi kabul etti. Yine heyecanlıydım yine umutluydum. Acaba bu sefer bana nasıl davranacaktı. Yine arkadaşım olarak mı geliyordu? Birkaç saat içinde geldiğinde gayet mutluydu. Onu gördüğüme çok sevinmiştim. Çünkü önceki gün onunla vedalaşamadan ayrılmıştık. Hatta onu bir daha göremeyeceğimi bile düşünmüştüm. Yalnız içimde hâlâ cevabı belli olmayan bir soru vardı. Neyim olarak gelmişti yanımıza? Çok geçmeden bunu cevabını öğrendim. Yanıma gelip “seviyorum seni” dediğinde anladım. Bırakmıyordu beni. Sanki bir gündür yaşadığım kâbustan uyanmıştım. Kaybolmuştu tüm kara bulutlar. Havalardaydım. Yüzüm birden gülmeye başladı. Neden böyle oldu niçin bunları yaşadık diye düşünmeden kendimi onun kollarına bırakmıştım. O an yaşadığım mutluluğu hiçbir kötü düşünceyle bozmak istemiyordum. O gün çok eğlendik. O gece onlarda kalmamı istedi çünkü ertesi gün denize gitmeyi planlamıştık. Sonunda her şey yoluna girmişti. İki gün sonra İzmir’e dönecektim. Daha sonra birkaç gün içinde de İzmit’e. Çünkü yaz okulum başlayacaktı. Yaz okulumun ortasında tekrar Antalya’ya gelme planlarımdan bahsediyordum ona. Evlerine gittiğimde yemek yedik. Odasına geçip onu öptüğüm an sanki bir rüyada gibiydim. Bana önceki gün yaşattığı üzüntü bir anda kaybolmuştu sanki. O ilk kez öptüğümdeki gibi hissetmiştim. Heyecanlanmıştım. O gece her şeyi konuşmaya çalıştık. Neden böyle olduğunu, içimden geçen tüm soruları sordum ona. Kendini kötü hissettiğini söyledi. “Ama seni bırakamayacağımı anladım” dedi. Bitmişti korkularım. Bırakmayacaktı beni. İçim huzur dolu bir şekilde uyudum o gece. Ertesi gün erkenden kalkıp denize gittik. Sadece o ve ben olacaktık. Tüm gün baş başa. O gün, yaşadığım günler içinde en iyilerinden bir tanesiydi. Çünkü ona doya doya bakmak, çılgıncasına eğlenmek, birlikte yüzmek çok mutlu etmişti beni. Onun da mutlu olduğunu görüyordum ama yine de üzülüyordu. Ne de olsa ertesi gün tekrar kopacaktık birbirimizden. Yine ayrı kalacaktık. Sonunda tekrar görüşecektik belki ama yine üzülecektik. Yaşadığım anlar sanki öleceği bilinen bir çocuğa yaşatılan son gün gibiydi. Öyle bir hava vardı içimde. Teyzemlere geri dönüp o geceyi onlarda geçirdikten sonra Mete, Doğuş ve O’nunla buluştuk. Akşamüstü dönüyordum İzmir’e. O gün dolaştık, gezdik, güldük. İçimde buruk bir sevinç vardı. Ondan ayrılacak olmam üzüyordu beni. Ama olsun en azından kararını değiştirmişti. Bırakmamıştı beni. Bana sahip çıkacaktı hep. Hep benim olacaktı. Otobüse hiç binmek istemedim, o anlar hiç bitsin istemedim ama mecburdum. Hepsiyle vedalaşıp ayrıldım yanlarından. O’na doya doya sarıldım. Otobüse bindim. İşte yine yalnız başıma kalmıştım.
Bölüm 54 - Yazık Oldu
31 Mayıs 2007
Bölüm 53 - Hayır, Asla!
Beklenmedik anlarda beklenmedik birçok şey yaşamıştık. Ama bunların hiçbiri ona olan duygularımı değiştirmemişti. Görüşebilme olanaklarımızın kısıtlılığında yeni şanslar yaratmaya çalışıyorduk. Hayatın zorlukları, öğrenciliğin verdiği sıkıntılar başımın eksilmeyen belaları olmuştu hep. Ama yine de ona duyduğum özlem, bana onu görebilmemi sağlayacak her şeyi yaptırabilirdi. Sınav haftam başlamıştı. Artık İzmit’ten ayrılmam imkânsızdı. Bu durumda tek çare onun buraya gelmesiydi. Ama nasıl? Ay sonuna yaklaşmıştık ve param bitmek üzereydi. Bir yolu olmalı dedim. O da çok üzülüyordu. Birbirimize deliler gibi ihtiyacımız vardı. Her telefonda konuştuğumuzda bunu sesinden anlayabiliyordum. Birlikte uyumaya, zaman geçirmeye ihtiyacımız vardı. Kuzenimden borç istemeye karar verdim. Neyse ki beni kırmadı ve hemen kabul etti. İnanamadım bir anda çözülmüştü sanki tüm sorunlar. Ertesi gün yanımda olacaktı! O gece nasıl uyudum bilmiyorum. Sabah onu servisin getirdiği yerden aldım. Çok heyecanlıydım. Görüşmeyeli yine uzun bir süre olmuştu. Tam sınavlarım varken gelmesi kötü değil aksine çok iyi olmuştu. Moralim düzelmiş, neşem yerine gelmişti. Onun da iyi olduğunu görmek beni daha da mutlu ediyordu. Sınavlarıma çalışmak için her gün arkadaşlarıma gidiyordum. O ise evde tek başına kalıyordu. Bazen sabah gidip öğleden sonra geldiğim oluyordu. Üzülüyordum ama onun evde beni bekliyor olduğunu bilmek bile yetiyordu aslında. Bu gelişinde yine çok güzel zaman geçirdik. Gezdik, güldük, yemek yaptık, film izledik, uyuduk ve daha bir sürü şey. Benimle kaldığı günler ne de çabuk geçti. Bugün döndü Antalya’ya. Ev yine sessiz, ben yine onsuz. Yarınki son sınavımdan sonra İzmir’e ailemin yanına dönecektim. Üç haftalık tatilim vardı. Antalya’ya gitme planlarım vardı ama hayata geçirebilir miydim bilmiyordum. Hâlâ onun gitmiş olduğu gerçeğine alışamamışken, kendim de gidecektim. Zaten burada kalmam iyi olmazdı. Her görüşmemizde anılarımız daha fazla kaplıyordu evin dört bir yanını. Bir kez daha uyanmıştım rüyadan. İyi geceler öpücüğümü kim verecekti?
19 Mayıs 2007
Bölüm 52 - Durgun Sular
Akan nehirlerin içinde hareketsiz durmanı sağlayabilecek kadar güçlü bir şey sevgi. Bu kadar güçlü bir şeye sahipken insan ne kadar şanslı olduğunu unutuyor bazen. Yaşamımız bu kadar hareketli geçerken, bazen birden bastıran bir yağmurda ıslanmak gibi sevginin bize yaptığı oyunlar. Aşk, özlem birçok insanın tatmak istediği duygular arasında. Sevgi ise insanın ihtiyaç duyduğu bir şey. Sevmek ve sevilmek, hiçbir zaman bu duyguları yaşamak istemeyen kimse olmamıştır. Ona olan sevgim, karşılaştırılamaz, nedensiz ve kalıcıydı. Onu sevmek bende bir duygudan öte hayatımın anlamı olmuştu artık. Çok sıkıldığım zamanlarda beni ayakta tutan ise onun sevgisiydi. Beni sevdiğini bilmek sanki bir ilaç gibi iyileştiriyordu beni. Her ne olursa olsun bu değişmez bir gerçekti. Onunla ne zaman görüşeceğimiz belli değildi. Sınavlarım bitip İzmir’e döndükten sonra Antalya’ya onu görmeye gitmek istiyordum. Çünkü onsuzluk artık dayanılmaz bir hal almıştı. Onu özlemek değil, yanımda görmek istiyordum. Fotoğrafına bakıp gözyaşı dökmek değil, ona sarılmak, onu öpmek istiyordum. Onsuz bir hayat değil, her yeni güne onunla uyanmak istiyordum. Onu bir ömür boyu sevmek istiyordum. Ne olursa olsun seveceğim de.
13 Mayıs 2007
Bölüm 51 - Dürüst Bir Bakla
Zamanın karşısında güçlü durmaya çalışıyordum. Görüşebilme olanaklarımızın birden bire yok olup, aniden ortaya çıkabileceği bir dönemdeydik. Okulumun kapanmasına birkaç hafta kalmıştı. Daha sonra da İzmir’e dönecektim. Çünkü ailemin gönderdiği para bitecek ve yaz okulum başlayana kadar onların yanında kalmak zorunda kalacaktım. Bu durumdayken görüşebilmemiz çok zordu. Üstelik işten ayrılmıştı. Evet, belki bu İzmit’e gelebilmesi için gerekliydi ama yanımda kalacağı süre içinde kullanacağımız yeterli paramız olmayacaktı. İşten ayrıldığı günden itibaren neredeyse her gün Antalya’daki diğer gay arkadaşlarımızla beraberdi. Gezdiler, eğlendiler, sohbet ettiler, kısacası birlikte takıldılar. Bu çok güzel bir şeydi aslında. Arkadaşlarımla gittikçe daha samimi olduğunu görmek beni sevindiriyordu. Onlarla birlikteyken kendini yabancı gibi hissetmiyordu artık. Benim de yeni tanıştığım birçok arkadaşımla benden daha samimi olmuştu hatta. En azından canı sıkılmıyordu, eğlendiğini biliyordum. Bütün bunlar dışında ilişkimizin tüm zorluklara göğüs gerdiği bir dönem geçiriyorduk. Benim buradan gözlemlediklerimle onun gözlemledikleri farklıydı belki ama ben onu yanımda göreceğim günü iple çekiyordum. Ne zaman olacağını bilmiyordum, ama o gün gelecekti inanıyordum. Yaşadığımız bunca zorluklara, sıkıntılara rağmen hâlâ bu ilişki devam ediyorsa bir nedeni olmalıydı değil mi? Sadakat, aşk, sevgi falan demeyeceğim. Bizi bir arada tutan değişik bir duyguydu. Belki bunların karışımı ama içinde birçok başka duyguyu da barındıran bir yapıya sahipti. Aramızdaki mesafe bizi duygusal olarak da birbirimizden uzaklaştırıyor muydu? Belki evet, belki hayır. Asla değişmeyecek olan duygularım dışında tabi ki değişen düşüncelerim oluyordu. Sanırım bu durumu uzun bir süreç olarak değerlendirmemeliydik. Kafamızı bulandırıp gereksiz korkulara kapılmamalı, nedensiz davranışlarda bulunmamalıydık. Anlık heyecanlar, gelip geçici aşklar gibi nafileydi. Kendimi unutulmuş, ikinci plana atılmış, terk edilmiş, sokakta bırakılmış gibi hissediyordum bazen. Hayır, O’ndan kaynaklanan bir şey değil. O bana bunu hiç hissettirmedi. Sadece kendi kendimi içine düşürdüğüm bir durumdu bu. Yaşadığım hayatı eksik yaşıyormuş gibi hissediyordum. Bu eksiklik ondan kaynaklanıyordu. Ama sonuç olarak yine de bir şekilde bu güne kadar nasıl geldiysem, bundan sonra da böyle gidebilirdi. Özlemeye devam.
27 Nisan 2007
Bölüm 50 - Gündüz ve Gece
Sabah erken saatte alarmla birlikte uyandım. Ardından onu da uyandırmaya çalıştım. Az sonra kalkacağını söyledi. Uykusu ağırdı. Bu yüzden her sabah işe giderken onu ben uyandırıyordum. Çünkü alarm yetersiz kalıyordu. Buluşacağımız arkadaşlarımıza karşı mahcup olmak istemiyordum. O yüzden tam saatinde evden çıkmalıydık ki geç kalmayalım. Bu konulara çok önem veriyordum. Ayrıca O’nu tanıdığımdan, hazırlanmasının uzun sürdüğünü de biliyordum. Neyse ki en sonunda uyandı. Bugün izinliydi. Birlikte kahvaltı ettikten sonra hazırlanmaya başladık. Geçtiğimiz gün bana kendi pantolonunu vermişti. Tekrar onu giydim. O da bu sırada giyinmiş, saçlarını yapıyordu. Evden çıkmamız gereken saat geldiğinde biz hâlâ evdeydik. Sinirlendiğimi bildiğinden çok fazla zaman kaybetmeden evden çıktık. Otobüse binip arkadaşlarımızla buluşacağımız yere geldik. Bugün Doğuş, Tekin ve Kerimle görüşecektik. İlk önce Doğuş geldi. Aslında ben geldiğimde şehir dışındaydı ama benimle de görüşebilmek için gezisini erken bitirip Antalya’ya dönmüştü. Çok mutlu olmuştum. Çünkü Doğuşu da görmek istiyordum. Sahilde oturup sohbet ettiğimiz sırada Tekin ve Kerem geldiklerini haber verdiler. Hemen bizi bekledikleri yere gittik. Merhabalaştıktan sonra ne yapmak istediğimizi konuştuk. Cafeye gitmeye karar verdik. Cafeye geldiğimizde kimsecikler yoktu. Cafenin sahiplerinden Didem her zamanki şirinliğiyle bizi karşıladı. Oturup sohbet etmeye başladık. Değişik oyunlar oynadık. Bu sırada Mete’ye haber verdim. O da gelecekti. Mete ve diğer bir arkadaşımız Berk geldiğinde sohbete, oyunlara devam ettik. Çok güzel vakit geçiriyorduk. O yanımdaydı, arkadaşlarım yanımdaydı, rahattım, mutluydum. Daha ne isteyebilirdim ki? Derken Tekin’in iki arkadaşı daha bize katıldı ve hepimiz birden tabu oynamaya başladık. Çok eğlenceliydi. Hiç o kadar kalabalık bir grupla tabu oynamamıştım. Akşam oluyordu. Cafedekilerle vedalaşıp cafeden ayrıldık. Gece otobüsüm vardı. İzmit’e geri dönecektim ne de olsa. Sokaklarda biraz dolaştıktan sonra arkadaşlarımızdan teker teker ayrıldık. İçimde zaten var olan bir yerlerde saklamaya çalıştığım, gideceğimin vermiş olduğu üzüntü kendini hissettirmeye başlamıştı. Eve döndüğümüzde yemek yedik. Çantamı topladım. Birbirimizi ayrılmadan önce son kez ve sımsıkı öptük. Keşke o anı dondurabilseydim. Birlikte biraz daha zaman geçirdikten sonra servise bineceğim yere gitmek için evden çıktık. Servisin yolcuları alacağı yere geldiğimizde beklemeye başladık. İkimiz de suskunduk. Zaten ben, ağzımı açtığımda sanki gözümden yaşlar boşanacakmış gibi hissediyordum. Neyse ki yalnız olmamamız bu duygumu erteleyebilme gücü vermişti bana. “Şimdi otobüse bineceğim, uyuyacağım, uyandığımda rüya bitmiş olacak öyle mi?” dedim. Öyleydi, keşke hiç uyanmasaydım. Servis gelmişti. Ayrılmamıza çok az kalmıştı, belki de saniyeler. “Bir gün bu günlerimizi gülümseyerek hatırlayacağız, birlikte yaşayacağımız günlerde, ‘Bak eskiden görüşebilmek için neler yapıyorduk’ diyeceğiz” dedi. Diyecektik değil mi? Neden olmasın? İnanırsan her şey olur dememişler mi? Ben inanıyordum, hem de sonuna kadar. Gözlerimiz doluyordu ama ikimiz de ağlamıyorduk. “Ağlama lütfen, beni düşün” dedim. Sarıldım ona. Bir daha sarıldım. Ayrılma vakti gelmişti. Servise bindim. Camdan dışarı baktığımda gördüğüm bana el sallayan görüntüsü, hafızamda kalan en son görüntüydü ona ait. Derken servis uzaklaştı, o da gözden kayboldu. Yalnızdım işte, yine yalnız. Birlikteydik ama yalnızdık. Telefonuma gelen mesajda çok güzel şeyler yazmıştı. Bir Antalya macerasının da sonuna gelmiştik. Otobüse bindim ve uyudum. Uyudum ki üzüntüleri uykuma hapsedebileyim. Derken uyandım, zaten bir süre sonra da otobüs İzmit’e vardı. Servise bindim, tekrar evimdeydim.
25 Nisan 2007
Bölüm 49 - Fiziksel Temas
Birdenbire olmuştu her şey. Antalya’ya gitme kararını vermiş, Onunla konuşmuş, hazırlıkları yapıp otobüs biletimi almıştım. Gideceğimi İzmit’teki hiçbir arkadaşıma söylemedik. Sadece Antalya’daki arkadaşlarımın haberi vardı zaten birçoğuyla da görüşmek istiyordum. Otobüse bindiğimde ertesi sabah O’nun yanında olacağımı bilmek, beni çok heyecanlandırmıştı. Mümkün olduğunca uyumaya çalıştım, uyudum ki zaman çabucak geçsin istedim. Nihayet sabah oldu, birkaç saat içinde onu görecektim. Derken otobüsten indim ve servise bindim. Onu aradım. Beni karşılayacaktı. Servisten indikten birkaç dakika sonra buluşacağımız yere geldi. Biraz kilo verdiğini gördüm ilk. Yüzünde kocaman bir gülümsemeyle bana doğru yaklaşıyordu. Elimdeki çantayı bırakıp ona sarıldım. Birden içimi şahane bir mutluluk kaplamıştı. Birlikte dolmuşa binip evlerine gittik. Eve vardığımızda odasına geçtik. Evdeki herkes uyuyordu. Bu fırsattan yararlanıp, öptük birbirimizi. Uzun süredir görüşememenin verdiği özlemle sıkıca sarılıyorduk birbirimize. Yine de fazla zamanımız yoktu, çünkü işe gidecekti. Bu yüzden kahvaltı ettik. Kahvaltıdan sonra hazırlanırken yine hasret giderebilmek için biraz zamanımız oldu. O kadar özlemiştim ki onu. Onun sıcacık ellerini tutmak, konuşurken gözlerinin içine bakmak, yanında kendini huzurlu hissetmek yetiyordu insana. Derken evden çıktı. Ben de birkaç saat içinde arkadaşım Mete’yle buluşacaktım. Zaman geldi ve ben de hazırlanıp evden çıktım. Mete’yle buluştuğumuzda Antalya’ya gelmekle ne iyi yaptığımın tekrar farkına vardım. Çok özlemiştim onu da. O’nun çalıştığı yere gidecektik birlikte. Çok merak ediyordum çalıştığı ortamı, arkadaşlarını, çevresini ve çalışırken giydiği kıyafetleri. İşyerine geldiğimizde iki katlı olan mağazanın alt katına indiğimizde gördüm Onu. Bizi çok hoş karşıladı. Onu da alıp yemeğe çıkacaktık. Zaten onun da yemek saati gelmişti. Birlikte yemek yedikten sonra O işine geri dönmek için bizden ayrıldı. Çalıştığı ortamı çok beğenmiştim. Akşam işten çıkıp da görüşeceğimiz saati iple çekiyordum. Ancak o süre gelene kadar, Mete beni şehirde gezdirecekti. Bir diğer arkadaşımız Aytuğ’la buluştuk. Üçümüz şehirde uzun bir süre turladık. Akşamüstü olmuştu. Tiryakisi olduğumuz cafeye gidecektik. Hem orda bizi bekleyen arkadaşlar vardı hem de O işten çıkınca cafeye gelecekti. Cafeye gittiğimizde bizi bekleyen iki arkadaşımız da oradaydı. Derken uzun süredir tanışmak isteyip de bir türlü fırsatını bulup da tanışamadığım çift de geldi cafeye. Çok güzel bir ortamdaydım. Bir süre sonra O da geldi. Birlikte çeşitli oyunlar oynadık. Çok güzel zaman geçirdim. Saat geç olduğunda cafeden çıkıp ayrıldık. Onunla birlikte evin yolunu tuttuk. Yemek yedikten sonra odasına geçtik. Yine baş başaydık. Hâlâ inanamıyordum orada olduğuma. İkimiz de çok yorgunduk. Üstelik sabah erken kalkacaktık. Bu yüzden hazırlanıp yattık. Yan yana yatmıyorduk ama bir süre ellerini tuttum. Doyasıya öptüm onu. İzmit’te olduğumuz zamanlar aklıma geldi. O anda evde yalnız olsak onu bir saniye bile bırakmazdım. Onunla aynı odada fakat ayrı uyumak çok zordu aslında. En azından nefesini duyabiliyordum. Yanında olmak bile beni mutlu etmeye yetiyordu zaten. Derken yorgunluğumun üzerimdeki yükü yavaş yavaş ağırlaştı ve uykuya daldım.
19 Nisan 2007
Bölüm 48 - Bitaneme Az Kaldı
Her yeni gün, yeni bir umuttu benim için. Onsuz hayatıma alışmış görünüyordum. Onunla her gün aynı saatlerde telefonda konuşuyorduk. Her yemeğe çıktığında konuşmaya çalışıyorduk. Onun orada neler yaşadığını bilmiyordum ama en azından bana anlattığında hayalimde canlandırmaya çalışıyordum. Bazen sinirli oluyordu bazen de çok sıkılmış. Birbirimizin sesini duymak iyi geliyordu. Onunla ve onsuz geçirdiğim günlerim hep keskin çizgilerle ayrılıyordu. Onunla geçirdiğim günlerimin farklı bir duygusu olurdu hep. Kendimi daha farklı hissetmemin tek nedeni onun yanımda olmasıydı. Sınavlarım yaklaşıyordu ve O işten henüz ayrılmayı düşünmüyordu. En azından bir ay boyunca çalışıp daha sonra ayrılacağını söylemişti. Ben zaten Antalya’ya gitmek istiyordum ama işinden dolayı görüşemeyeceğimizi bildiğim için ertelemiştim. Ancak haftaya pazartesi resmi tatil olduğundan o gün görüşebileceğimiz aklıma geldi. Tüm ders boyunca bu yolculuğun olası planlarını yapmıştım kafamda. Ona söylediğimde çok sevindi, bu yalnız günlerimizde birbirimize ilaç gibi gelecektik. “Eve gidince evdekilerle konuşurum, pazartesi günkü izin için de patronla konuşacağım” dedi. Akşam konuştuğumuzda her şeyi halletmişti. Hem sevinmiş hem de şaşırmıştım. Antalya’ya gidecektim! Bir gece kalacak olmam bile beni heyecanlandırmaya yetiyordu. Sonuçta O’nu görecektim. Sonra çok özlediğim arkadaşlarımı görecektim. Bu yolculuk sınavlarımdan önce çok iyi gelecekti bana. Oraya gelince neler yapabileceğimizi konuşuyorduk Onunla. Görüşmek istediğim arkadaşlarımın hepsine haber verdim. İçimi çok büyük bir sevinç kaplamıştı. Onu İzmit’ten uğurlarken yaşadığım üzüntü artık kayboluyordu. Çünkü insan bir süre sonra alışıyordu ayrılığa. Onunla internetten de konuşamıyorduk bir süredir. Çünkü internetinde bir sorun vardı. Her gün telefonda sesini duyduğum, her gece rüyamda görmek için uykuya dalıp da bazı geceler göremediğim, bazı gecelerse o an yanımdaymışçasına hissettiğim, biricik sevgilimi görecek olmam beni büyük bir sevinç haline sokuyordu. Bundan daha güzel ne olabilirdi ki?
9 Nisan 2007
Bölüm 47 - Hayat Neşe Dolu
Tek başımayken mutlu olabilmek imkânsızdı artık. Televizyon izlerken, uyurken, yolda yürürken, yemek yerken aklımın uçup gittiği yer hep onun yanıydı. Neden hepimiz çocukluğumuza geri dönmek isteriz? Çünkü en masum, en saf, en bilgisiz halimiz o halimiz. Büyüyüp yeni şeyler öğrendikçe, birçok acıyla karşılaştık. Yaşadığımız acılar bizi büyüttü belki ama sanırım bizi olgunlaştıran en büyük acı bir daha asla o günleri yaşayamayacağımız olsa gerek. İnsan neden hep acı çekmek zorunda? Hep mutlu olduğumuz bir yaşam yok mu? Hayattaki haksızlıklar, mutsuzluklar, acılar bir kenarda öylece dursa ne güzel olurdu. Onunla birlikte bir günü dopdolu yaşayıp, ömrümün sonuna kadar her gün o günü yaşayabilmeyi isterdim. Hayatta hepimiz ayrı bireyleriz ama onunla birlikteyken kendimi çok daha kuvvetli hissediyorum. İhtiyacım olduğunda bana destek olması, üzüntümü paylaşması çok güzeldi. Onunla tanıştıktan sonra amacım artık kendimden önce onu mutlu edebilmekti. Bunun için yaşıyordum diyebilirim. Keşke bu duygularımı daha net bir şekilde anlatabilsem. Yine de hayat her şeye rağmen yaşamaya değer. Tüm acılar ve sıkıntıların yanında, yaşanabilecek o kadar çok güzel şey var ki. Her şeyin başı insanın kendisinde bence. Kaderin bize attığı tokatlara rağmen tekrar ayağa kalkıp yola devam etmek, gücünü toplayıp baştan başlamak, istediği her şeyi başarmak tamamen insanın elinde. Bazen kendimi o kadar kötü hissediyorum ki bunların hiçbirini yapamıyorum. İşte o zaman diyorum keşke yanımda olsaydın, bana güç verseydin. O yanımda olamasa bile içimdeki sevgisi birçok sıkıntımı çözmeye yetiyordu aslında. Onu sevmek, uzaktan ya da yakından, her haliyle muhteşemdi. Çünkü O muhteşemdi.
5 Nisan 2007
Bölüm 46 - Asgari Hız
Onunla üç hafta geçirdiğim evde şimdi tek başıma yaşamaya alışmam çok zor geliyordu. Tam birlikte yaşamaya alıştık derken, yine ayrılık yolu gözükmüştü sonunda. Neden bu sıkıntı? Sanki her an kapıyı çalıp gelecekmiş gibi hissediyordum. Yeni bir işe girmişti. Artık eskisi kadar sık konuşamıyorduk. Zaten işten de pek memnun değildi. Tekrar yanıma gelip benimle yaşamak istediğini söylüyordu. Keşke gerçekleştirebilseydik. Hiç ayrılmayacağımız günler ne zaman gelecekti? Onu delicesine özlüyordum. Bazı geceler çok korkuyordum, yanımda o yoktu artık. Kâbus görüp uyandığımda kime sarılacaktım? İşe girdiği için gelecek hafta gitmeyi planladığım Antalya gezimi de askıya almıştım. Aslında yine de gidecektim ama sadece kesin değildi. Güya İzmit’e birlikte dönecektik ama işe girmesi bu planlarımızı da suya düşürdü. Tabi ki çalışması daha iyiydi ama özlemin üzerimizdeki yükü gün geçtikçe tekrar ağırlaşıyordu. Bana ihtiyacı olduğunu hissediyordum ki benim de ona çok ihtiyacım vardı. Tüm ağaçlar çiçek açmışken, doğa uyanırken, ben kendimi her geçen gün daha derin bir karanlığın içine yürürken buluyordum. Onsuz yaşamaya kendimi alıştırmak için arkadaşlarımla takılmaya çalışıyordum, değişik aktiviteler yapıyorduk. Bu günler yine geçecek, onu yanımda bulacaktım. Hep böyle oldu ama o yanımdayken günler o kadar çabuk geçti ki o gittiğinde başım çok dönmüştü. Birçok güzel an paylaştık yine. Birlikte güldük, birlikte ağladık. Kısacası yaşadık. Onunla her şeyi konuşabilmek, aileni anlatabilmek, mutluluğunu paylaşabilmek dünyanın en güzel duygusuydu. En yakınımdı ve beni en iyi tanıyan insandı. Benimle ilgilenmesi çok hoşuma gidiyordu. İlk tanıştığımızdan itibaren bana hissettirdikleri hiç değişmemişti. Onun yanındayken hâlâ ilk günkü kadar heyecanlanıyordum. Onu öperken ilk günkü gibi zevk alıyordum. O kadar çok şey paylaşmıştık ki kendimi yalnız hissettiğimde geriye dönüp yaşadıklarımızı hatırlıyordum. Kendimizi hiçbir zaman tekrarlamadık. Bazı günlerimiz birbirine benzer geçtiyse bile her gün kendi içinde değerli ve özeldi. Geceleri dışarı çıkıp dolaştığımız günleri de özlemiştim. Yıldızların altında uyur gibi huzurlu ve rahattım onun yanındayken. Şimdi ise geceleri üzerim açıldığında kim örtecekti?
29 Mart 2007
Bölüm 45 - Yine Yalnız Başıma
Bavulumu toplayıp evden çıktım. Birkaç saat önce onunla servise bindiğimiz yerdeydim ama bu sefer tek başıma. Gittiğine hâlâ inanamıyordum. En küçük anı bile özlememek mümkün mü? Servis gelip otogara gittiğimizde bir süre otobüsün gelmesini bekledim. Otobüs gelip bindiğimde kafamda bir sürü düşünce vardı. Aslında İzmir’e gidiyor olmam çok iyiydi. Çünkü İzmit’te kalsaydım onsuzluğa alışmam çok zor olacakmış gibi geldi. Gözümü kapattığımda görüntüsü önüme geliyordu, sesi sanki hâlâ kulaklarımdaydı. Onunla yaptığımız otobüs yolculuklarını özlemiştim. Omzuma başını koyar ve uykuya dalardı. Ne güzel anlardı. Bu sefer onu her zamankinde çok daha fazla özleyeceğimi biliyordum. Derken uykuya daldım. Ara sıra uyansam da nihayet İzmir’e varmıştık. Evdekiler geleceğimi bilmiyordu. Sürpriz olacaktı onlar için. Servisle eve geldikten sonra kapıyı çaldım. İçeri girdiğimde annem çok şaşırdı. Ben de sevinmiştim aslında. Baya olmuştu onları görmeyeli. Gerçi evde annemden başka kimse yoktu. Kahvaltı ettikten sonra saçlarımı kestirmek için berbere gittim. Daha sonra dedemi ve ananemi ziyaret ettim. Sadece üç gün kalacaktım ama olsun en azından biraz değişiklik olacaktı benim için. Ertesi gün Buketle buluştuk. Onu da çok özlemiştim. Uzun uzun konuştuk. Onunla birlikteyken neler yaptığımızdan bahsettim. O da neler yaptığını anlattı. Ayrıca daha İzmit’teyken biten kontörlerimden dolayı onunla konuşamıyorduk ama kontör aldığımda hemen onu aradım. Çok özlemiştim, o da aynısını söylüyordu. “Bu sefer çok zor oldu senden ayrılmak” dedi. Keşke hep birlikte olabilsek. Bazı anlar ne kadar güzel olursa olsun mutlaka bitmek zorunda sanırım. Son günümde yine dışarıdaydım. Buketle gezdim, ananemi tekrar ziyaret ettim. Mümkün olduğunda evde oturmamaya çalışıyordum. Geri dönüş günü gelmişti. Annemle vedalaştıktan sonra babamla birlikte amcamlara gittik. Onları da aldıktan sonra otogara geldik. Evet, buradaki günlerim de bitmişti. Zaten üç hafta bile çabucak geçtiyse üç gün nasıl çabuk geçmesin? Uzun bir otobüs yolculuğu sonunda eve vardım. Girdiğimde anılarım tekrar gözümün önüne geldi. Kapıdan girer girmez onu görüyordum, bana kapıyı açtığında. Şimdi ise bomboş bir eve girmiştim. Yemek yiyip bavulumu boşalttıktan sonra yapacak bir işim kalmamıştı. İşte o zaman ona karşı olan özlemimle bir kez daha karşı karşıya gelmiştim. O kadar süre birlikte kaldıktan sonra ayrılınca, sanki birkaç gün içinde tekrar görüşecekmişiz gibi hissediyordum. Böyle olmadığını kendime kabul ettirmek çok zor olacaktı.
25 Mart 2007
Bölüm 44 - İyi Yolculuklar
Babam ve amcam otobüsten indikten sonra ellerini öptük ve bavullarını alıp bir minibüse bindik. Eve geldiğimizde babamın bana karşı bir soğukluğu olmadığını gördüm. Bu iyiydi. Amcam babama göre daha konuşkan, esprili ve samimi biriydi. Onu da çok sevmişti. Bunu birkaç saat içinde anlamam zor olmadı. Gece olduğunda koridora kurduğumuz yer yatağı ve minderlerden ikimiz için uyuyabileceğimiz bir yer hazırlamıştık. Sabah olup uyandığımızda babamlar evde yoktu. Zaten gece birçok kez uyanmış, sabah da babamların sesini duymuştum. Yerde yatmaya alışkın değildik ama buna bile şükrettik. Babamlar dolaşmaya çıkmışlardı. Biz de kalktık ve kahvaltı yaptık. Babamlar eve geldiğinde yemek için bir şeyler hazırladılar, yedikten sonra tekrar çıktılar. Biz evde kaldık. Bilgisayarda takılıyorduk. Hafta sonu olduğu için okulu da yoktu. Tek dileğim hafta içi kalmamalarıydı. Çünkü onun okula gittiğini sanıyorlardı. Neyse ki babam pazartesi günü gideceklerini söyledi. Onlar gittikten sonra yine baş başa kalmıştık. Korktuğumuz şeyler başımıza gelmediği için şanslıydık belki de. Haftaya sınavlarım başlıyordu o yüzden ders çalışıyordum. O bilgisayarda takıldığı için ben de başka bir odada çalışıyordum. Sınavlardan sonraki hafta okulda birçok hocanın bir toplandı nedeniyle olmayacağını öğrendim. Bu fırsatta İzmir’e gitmeyi planlamıştım. Çünkü zaten o da daha fazla kalamayacağını söylüyordu. Sınavlarım bittiği gün İzmir’e gidecek, birkaç gün kalıp geri dönecektim. Ayrılacağımız gün gelene kadar her günüm yıllardır yaşadığım en güzel günlerdi. O kadar alışmıştım ki ona. Birlikte yemek yiyor, birlikte uyuyor, birlikte televizyon izliyorduk. Sanki o gittiğinde bütün yaptığım şeylerde bir tarafım eksik gibi hissedecektim. Derken ayrılık saati geldi. Evden çıkmadan birbirimize sımsıkı sarıldık, dopdolu öptük. Bundan sonra ne zaman görüşeceğimiz belli değildi. Belki de bu yüzden o zamanların acısını şimdiden çıkartırcasına yaşamıştık bu günleri. Her gün ayrı güzel, her gün ayrı neşeliydi. Bu günler boyunca hiç üzmemeye çalıştım kendimi, gün saymıyordum belki de o yüzden daha sakindi kafam. Gideceği gün geldiğinde bile onu üzmemek için hep içimde sakladım üzüntümü, gözyaşlarımı. Akmadılar daha, çünkü biliyordum ki o hiç istemez ağlamamı. Gözyaşlarım içimde çoktan bir okyanus oluşturmuştu bile. Dayanacaktım, dayanmalıydık. Otogara gelip onu otobüse bindirdiğimde, çoktan yokluğunu hissetmeye başlamıştım. Derken otobüsü uzaklaştı ben ise eve dönmek için bir minibüse bindim. İnanamıyordum, sanki ben okuldan dönüyorum o ise beni evde bekliyor gibi hissediyordum. Eve geldim, tüm odalara baktım, yoktu. Kendimle baş başa kalmamak için hemen yazıya sarıldım ama sanırım bunda kaçış yok. Seni çok özledim aşkım.
Bölüm 43 - Ev Sahipleri ve Misafirler
Onsuz saatler geçmez bilmezken, her nasıl oluyorsa o yanımdayken zaman su gibi akıyordu. İşte bana göre tam üç hafta göz açıp kapayıncaya kadar geçti. Nasıl mı? Tabi ki onun sayesinde. Başa dönersek, zaten geleceğini biliyordum Bunu hep konuşuyorduk. Çünkü bir şekilde görüşmeliydik artık. Son görüşmemizin üzerinden bir ay geçmişti. Gerçi daha fazla ayrı kaldığımız zamanlar da oldu ama şimdi baş başa olacaktık. Gelme planları suya düşmesin ve eve geri döndüğünde bir sorun çıkmasın diye ailesiyle önceden konuşmuştu. Yaptığımız plana göre yanımda ‘bir süre’ kalacak, daha sonra dönüp bir işe girecekti. Bu ‘bir süre’ kısmı beni havalara uçurmaya yetiyordu bile. Çünkü ilk defa ne zaman gideceğini bilmeden yanımda olacaktı. Evet, sonunda gidecekti ama en azından o gün kesinleşene kadar içimiz rahat olacaktı. İzmit’e en son gelişinin üzerinden neredeyse iki ay geçmişti. Sabah otobüsü geldiğinde otogara gidip karşıladım onu. Tıpkı daha sık görüşebildiğimiz zamanlarda olduğu gibi hissettim. Bu şehir bizim ilkimizdi, en güzel anılarımızın bir kısmı bu şehirdeki yaşantımızdaydı. Onu ilk gördüğüm yer, onu ilk öptüğüm oda, onunla ilk birlikte uyuduğum yatak. Kısacası eski günlerimiz yeniden canlanmıştı sanki. Eve geldiğimizde onun için hazırladığım yemekleri görünce çok sevindi. O kadar mutluydum ki. Sadece onun geleceğini bilmek bile bana en zor tarifleri yaptırmaya yeterdi. Gün içinde yaptıklarımız genellikle aynıydı. Ben sabah erkenden okula gidiyordum, eve döndüğümde o büyük olasılıkla bilgisayarda oluyordu. Bazen bana sürpriz yapıp yemekleri hazırlıyordu. Çoğu gece film seyrediyorduk. Günlerimiz sade ama olabildiğince mutlu bir şekilde geçiyordu. Zaten ondan başka hiçbir şeyi görmüyordu gözüm. Ne bilgisayarı ne de okulda takılmayı. Bir an önce eve gelmek için nerdeyse koşa koşa dönüyordum okuldan. Kendimi ona adamıştım ve bu durumda ruhum büyük bir huzura kavuşmuş gibiydi. Onu ama sadece onu görüyordum. Her gece ona sarılarak uyuyor, bazı geceler korkup uyandığımda yanımda onu görmek bana büyük bir direnç sağlıyordu. Onunla gülüp, onunla ağlayabiliyordum. Hayatımda olup biten her şeyi onunla paylaşmaya çalışıyordum. Günlerimiz böyle geçerken bir de baktım bir haftayı doldurmuşuz. Bilgisayarda babamla görüşüyordum. Almanya’dan gelen amcam ile birlikte İzmit’e geleceklerini söyledi. Şok olmuştum. Onu tanıyordu ama sonuçta kaldığım ev küçüktü, hem yatacak yer sorunu vardı hem de ne kadar kalacaklarını bilmiyordum. Ertesi sabah şans eseri tekrar babamla internetten görüşebilme fırsatı bulduğumda onun da burada olduğunu söyledim. Neyse ki bir şey demedi. Birçok senaryo üretmiştik. Sonuçta her şey olabilirdi, babam rahatsız olabilirdi, neden burada kalıyor diyebilirdi. Bir şeyler uydurdum. Onun Bursa’ya gitmesini bile düşündük ama babamın tavrını gördükten sonra bundan vazgeçtik. Akşamüstü İzmit’te olacaklardı. Okuldan geldikten sonra evi temizledim, yemekleri hazırladım ve daha sonra babamları karşılamak üzere evden çıktık. Otogara geldiğimizde otobüs henüz gelmemişti. Derken birkaç dakika sonra otobüs geldi. Yanına yaklaştık ve babamı gördüm.
17 Şubat 2007
Bölüm 42 - Parlayan Yıldızlar
13 Şubat 2007
Bölüm 41 - Bir Lokma Saçmalık
Bölüm 40 - Kapılar Kapanmadan
Bölüm 39 - Alışkanlık Yapıyor
10 Şubat 2007
Bölüm 38 - Közlenmiş Biber
24 Ocak 2007
Bölüm 37 - Genç Bir Fidan
19 Ocak 2007
Bölüm 36 - Aşk Notları
5 Ocak 2007
Bölüm 35 - Bir Acı Kahve