26 Kasım 2006

Bölüm 24 - Işıklar Sönmeden

Evlerinin önüne geldiğimde ona haber verdim. Yine odasına geçtik ve bilgisayarda bir süre takıldık. Odada baş başa kalabiliyorduk o yüzden fırsat oldukça birbirimize küçük öpücükler veriyorduk. Elini tutmak bile yetiyordu. Yan yanayken o anların değerini bilemiyordum. Zaten çabucak geçiyordu zaman. Bir süre sonra Bertan geldi ve hazırlandıktan sonra dışarı çıktık. Mete’yle buluşacaktık. Hem arkadaşlarımla hem de onunla birlikte olduğum için çok mutluydum. Aramızda görünmeyen bir bağ vardı ve nerede olursam olayım onu hissedebiliyordum. Yanındayken de bu bağ iyice kuvvetleniyor ve en ufak sıkıntısını, üzüntüsünü bile hissedebiliyordum. O gün akşama kadar birlikte yemek yedik, cafede oturup oyun oynadık, şehirde dolaştık. Rüya gibiydi çünkü o an yaşadıklarımı normalde hayal bile edemezdim. Belki yapıklarımız diğer insanlara sıradan gelebilir ama içinde o varsa her şey bana güzel geliyordu. Hayatıma birden girip vazgeçilmezim olmuştu. Onunla tanışmamın üstünden uzun süre geçmişti ve onu eskiye göre çok daha iyi tanıyordum. Bazı durumlarda ne tepki göstereceğini önceden kestirebiliyordum. Yine de çok fazla bilmediğim yönleri de vardı. Yalnızken aklından geçen düşünceleri merak ediyordum. Kendini kötü hissettiğinde ne düşünüyordu? O benim hayatım olmuştu artık, kendime gösterdiğim özenden daha fazlasını hak ediyordu. Bir çiçek gibi narindi aslında. Geçmişte onu inciten çok şey yaşamıştı. Bunların çoğunu bilmiyordum belki ama yine de kahroluyordum. Keşke onu daha önce tanıyabilseydim. Bu düşünceler içindeydim her zaman. Günümüzün sonlarına yaklaşırken spora gitmek için bizden ayrıldı. Ben, Mete ve Bertan dolaşmaya devam ettik. Arkadaşlarımla birlikteyken çok güzel vakit geçiriyordum ama onun eksikliğini her zaman hissediyordum. Eve döndüğümde o da yeni geliyordu. Arkadaşı Ahmet geldi ve birlikte yemeğe gittik. Sanki hep kendini çekiyor gibiydi. Kafası birçok sorunla dolu gibi geliyordu. Bana anlatmadığı dertleri olduğundan bile şüphelenmiştim. Onu alıp başka hiç kimsenin olmadığı bir yere kaçmak isterdim. Sadece o ve ben. Çünkü ayrı olmamızın haricinde ikimizi de üzen daha birçok şey vardı. Üstelik bunların çoğu müdahale edemeyeceğimiz olaylardı. Zaman akıyordu ve gideceği yere şekil veremiyorduk. Bugün birlikteydik peki ama ya yarın? Geleceği düşünmeden günü yaşamak en iyisiydi aslında ama onun hep yanımda olmasını istiyordum ve ister istemez insanı kaygılandıran düşünceler oluyordu. Kafamda kırk tilki dolaşıyordu ama hiçbirinin kuyruğu birbirine değmiyordu. Günün ne kadar yoğun ve yorucu geçtiğini yatağa uzandığımda anladım. Hayatımdaki “en”lerden birisini bugün yaşadım. En heyecanlı, en yorucu, en düşündürücü ve en mutlu…

Hiç yorum yok: