30 Kasım 2006

Bölüm 26 - Hayallerini Yakala

Uyanma vakti gelmişti. Bertan bizi kahvaltıya bekliyordu. Erkenden hazırlanıp çıktık. Buradaki son saatlerimi geçirdiğimi bildiğimden her saniyenin tadını çıkartmak istiyordum. Hep bana “Seni kollarımın arasında sıkıca sarıp, kalbimin içine sokmak istiyorum” derdi. Keşke hep orada kalabilseydim. Gerçekler bazen kabul edilemeyecek kadar acıydı fakat bugüne kadar yaşadıklarımız da gerçeğin bir parçasıydı ve zaman bile değiştiremezdi artık onları. Ayrıyken bizi ayakta tutan şeylerden biri de bu olmalıydı. Çok güzel bir kahvaltıdan sonra Bertan’ların evinde bir süre takıldık. Aslında ikimiz de rahat duramıyorduk ama en fazla birbirimizin elini tutabilmiştik. Daha sonra çantamı hazırlamak için o’nun evine geri döndük. Hazırlanıp evden çıkmadan önce, güle güle öpücüğü verdik birbirimize. Keşke birlikte uyuyabilme fırsatımız da olsaydı. Yanındaydım ama dokunamıyordum, görüyordum ama öpemiyordum. Biliyordum, delice seviyordum. İşte buna kimse karışamazdı. Bunu bilmek, yapamadığın şeyler için dayanma gücü veriyordu insana. Evden çıktık ve Bertan’ı aldık. Mete de geliyordu beni uğurlamaya. Dolmuşa binip Mete’yle buluşacağımız yere geldik. Birkaç dakika sonra o da bize katıldı ve otogara doğru yürümeye başladık. Sanki herkeste bir hüzün vardı ya da bana öyle geliyordu. O an uzansam dokunabileceğim uzaklıkta olduklarımı kim bilir bir daha ne zaman görecektim. O’nun İzmit’e gelmesi çok zordu artık. Bir sürü iş başvurusu yapmıştı ve içlerinden birinde mutlaka çalışmaya başlayacaktı. Bertan ve Mete’nin ise okulları olduğu için İzmit’e gelme gibi bir olasılıkları hiç olmamıştı. Tek çare tekrar Antalya’ya gitmemdi. İlk fırsatta gidecektim zaten. Sorun ise o fırsatın ne zaman karşıma çıkacağını bilmememdi. Ondan ayrıldığımda sanki üzerime giydiğim ve beni her şeyden koruyan pelerinimi çıkartıyordum. Küçücük şeyler bile beni incitebiliyordu. Aniden sinirlenebiliyor, hemen moralim bozuluyordu. Çoğu zaman gün içinde onunla konuşmadığım zamanlar, yapacağım işlere odaklanamıyordum. Geri dönmek istemiyordum. Otobüse binme vaktim geldiğinde hepsiyle tek tek vedalaştım. En üzüntülü anımda arkadaşlarımın da yanımda olması kendimi biraz da olsa iyi hissetmemi sağlamıştı. Otobüs hareket ederken dönüp uzun süre el salladım. Gidiyordum, inanamıyorum. Yaşadıklarımız bir toz bulutu gibi kafamda dolaşıyordu. Aklıma birdenbire gelen her ayrıntı, vücuduma saplanan küçük oklar gibiydi. Bir daha görüşene kadar onu sadece rüyalarımda görmekle yetinecektim. Gözlerimi kapattım ama gözyaşlarım sınır tanımıyordu. Artık kimseden çekinmiyordum. Sessiz bir şekilde uzun süre ağladım. Neden hep üzülüyorduk? Onunla geçirdiğim günlerin değil, onsuz olduğum günlerin sayılı olmasını istiyordum artık. Ayrılığın ilacı aslında bende gizliydi. Kalbimde onun bana olan tüm sevgisini hissedebiliyordum. Gözümü kapatıp elimi uzattığımda beni yakalayıp hayal dünyasına çekiyordu. Orada istediğim kadar kalabiliyordum. Ne geri dönmem gerekiyordu ne de ondan ayrılmak zorunda kalıyordum. Dilediğim kadar öpüyordum, onunla birlikte uyuyordum. Bu sefer hayal dünyam bile sular altında kalmıştı. Üzüntüm hiç olmadığı kadar büyüktü. Ona olan sevgim arttıkça, ayrıldığımda duyduğum üzüntü de artıyordu. İkimiz de bir labirentin içindeydik ve çıkış yolunu bulamıyorduk. Aşkımız çözümsüzdü çünkü birbirimize düğümlenmiştik.

Bölüm 25 - Küçük Bir Dokunuş

Ertesi gün geldiğinde, onunla tanıştığımızdan beri hiç yapamadığımız bir şeyi yapacaktık. Sinemaya gitmek. Evet, baş başa bir sürü film seyretmiştik ama sinemada izlemenin tadı ayrıydı. Mete bugün bizimle olamayacaktı, Bertan’ı aradığımda ise bize sinemadan sonra katılmak istediğini söyledi. Hazırlanıp çıktık. Evlerinin yakınında bulunan alışveriş merkezine geldik. Seanslara baktığımızda daha zamanımızın olduğunu gördük ve bir şeyler yedik. Onunla birlikteyken kendimi tamamlanmış hissediyordum. Ona göre daha çekingendim. Konuşkan olan o, sessiz olan bendim. Belki de bu sessizliğim duygularımdan kaynaklanıyordu. Onu her an sevmek, her an elini tutmak isterken, kurabileceğim yanlış bir cümle aramızda buz dağları oluşmasına neden olabiliyordu. Bunun nedeni sözlerimin bazen çok keskin olmasıydı. Neden bilmiyorum ama sanırım söylemek istediğimi dolaylı değil de direk söylediğim için başıma geliyordu her şey. Onu kırdığımda içimde fırtınalar kopuyordu. Bazen hiç düşünmeden kurduğum cümleler onu yaralıyor, daha sonra bu yaralar git gide büyüyerek kapanması zor bir hal alıyordu. Onu hiçbir şeyin üzmesine izin vermek istemezken, günün sonunda benim yüzümden ağlıyorsa, daha ne kadar kötü hissedebilirdim ki? Canımdı o benim, çok farklıydık ama bir o kadar da ortak yönümüz vardı. İkimizin de ilgiye fazlasıyla ihtiyacı vardı ve ben her koşulda ona olan ilgimi dile getiriyordum. Baş başa olmamız nedeniyle düşünmeye daha fazla vaktim olmuştu. Mutluydum, onunlaydım. Sinemaya girdiğimizde filmin başından sonuna kadar hiç olmadığım kadar heyecanlıydım. Bizden başka birkaç kişi daha vardı ama yine de elini tutabilme fırsatım olmuştu. Herkesin ortasında seni seviyorum diye bağırabilecek kadar cesaretim var mıydı? Yalnızken yapabileceğimizin çoğu şeyi toplum içinde yapmak çok daha heyecanlı geliyordu insana. Ne gerek vardı ki? Birbirimizi sevdiğimizi bizi tanımayanların bilmesine ne gerek vardı? Filmden çıktığımızda sanki şoka uğramış gibiydim. Filmin duygusallığı, ondan ayrılacak olmamın üzüntüsüyle birleşip beni bir balyoz darbesi gibi yıkmıştı adeta. Keşke hiç bitmeseydi film. Hep içeride kalsaydık, sonsuza kadar, o ve ben. Eve dönerken yolda gözyaşlarıma zor hâkim oldum. Onun yanında bile ağlamaya çekinen ben, şimdi sokak ortasında mı ağlayacaktım? Kendimi tuttum, zordu ama içimde biriken gözyaşlarım er ya da geç dışarı açılacaktı. Sadece şu an doğru zaman değildi. Bertan’a sinemadan çıktığımızı haber verdim fakat uygun olmadığını ve yarın görüşebileceğimiz söyledi. Bunun üzerine eve döndük. Bilgisayarda zamanımı geçirirken o da spora gidip geldi. Bu gece son gecemdi. Gerçeği bilmeme rağmen sanki oradan hiç gitmeyecekmişim gibi alıştırmıştım kendimi o eve. İçimde yanan alevleri söndürmek için artık çok geçti. Canım yanıyordu. Daha fazla dayanamayıp yattım. Bilgisayarda takıldıktan sonra yanıma geleceğini söyledi. Gece uyandığımda yine yanımdaydı. Arkamdan belime sarılmış, ellerimi tutuyordu. “Yüzünü dönme, bu şekilde biraz yatalım” dedi. O şekilde ne kadar durduk bilmiyorum ama sanki uçurumdan düşecekken koşarak yanıma gelip beni kurtarmış gibi hissediyordum. İçimde ona karşı hissettiğim tüm duygular doruk noktasındaydı o an. Birbirimizi öptükten sonra yatmak için kendi yatağına geçti. Kendimi daha fazla tutamayıp ağlamaya başladım. Fark etmişti. O ne kadar istemese de bunu yapmalıydım yoksa delirecektim. Çıkarıp atmalıydım bu üzüntüyü içimden. Ne güzel günler geçirmiştik, mutlaka bitecekti ama geride kalan anılardan daha güzel ne olabilirdi? Dayanamayıp o da ağlamaya başladı. Sustuk. Ellerine son bir kez dokunup uykuya daldım.

26 Kasım 2006

Bölüm 24 - Işıklar Sönmeden

Evlerinin önüne geldiğimde ona haber verdim. Yine odasına geçtik ve bilgisayarda bir süre takıldık. Odada baş başa kalabiliyorduk o yüzden fırsat oldukça birbirimize küçük öpücükler veriyorduk. Elini tutmak bile yetiyordu. Yan yanayken o anların değerini bilemiyordum. Zaten çabucak geçiyordu zaman. Bir süre sonra Bertan geldi ve hazırlandıktan sonra dışarı çıktık. Mete’yle buluşacaktık. Hem arkadaşlarımla hem de onunla birlikte olduğum için çok mutluydum. Aramızda görünmeyen bir bağ vardı ve nerede olursam olayım onu hissedebiliyordum. Yanındayken de bu bağ iyice kuvvetleniyor ve en ufak sıkıntısını, üzüntüsünü bile hissedebiliyordum. O gün akşama kadar birlikte yemek yedik, cafede oturup oyun oynadık, şehirde dolaştık. Rüya gibiydi çünkü o an yaşadıklarımı normalde hayal bile edemezdim. Belki yapıklarımız diğer insanlara sıradan gelebilir ama içinde o varsa her şey bana güzel geliyordu. Hayatıma birden girip vazgeçilmezim olmuştu. Onunla tanışmamın üstünden uzun süre geçmişti ve onu eskiye göre çok daha iyi tanıyordum. Bazı durumlarda ne tepki göstereceğini önceden kestirebiliyordum. Yine de çok fazla bilmediğim yönleri de vardı. Yalnızken aklından geçen düşünceleri merak ediyordum. Kendini kötü hissettiğinde ne düşünüyordu? O benim hayatım olmuştu artık, kendime gösterdiğim özenden daha fazlasını hak ediyordu. Bir çiçek gibi narindi aslında. Geçmişte onu inciten çok şey yaşamıştı. Bunların çoğunu bilmiyordum belki ama yine de kahroluyordum. Keşke onu daha önce tanıyabilseydim. Bu düşünceler içindeydim her zaman. Günümüzün sonlarına yaklaşırken spora gitmek için bizden ayrıldı. Ben, Mete ve Bertan dolaşmaya devam ettik. Arkadaşlarımla birlikteyken çok güzel vakit geçiriyordum ama onun eksikliğini her zaman hissediyordum. Eve döndüğümde o da yeni geliyordu. Arkadaşı Ahmet geldi ve birlikte yemeğe gittik. Sanki hep kendini çekiyor gibiydi. Kafası birçok sorunla dolu gibi geliyordu. Bana anlatmadığı dertleri olduğundan bile şüphelenmiştim. Onu alıp başka hiç kimsenin olmadığı bir yere kaçmak isterdim. Sadece o ve ben. Çünkü ayrı olmamızın haricinde ikimizi de üzen daha birçok şey vardı. Üstelik bunların çoğu müdahale edemeyeceğimiz olaylardı. Zaman akıyordu ve gideceği yere şekil veremiyorduk. Bugün birlikteydik peki ama ya yarın? Geleceği düşünmeden günü yaşamak en iyisiydi aslında ama onun hep yanımda olmasını istiyordum ve ister istemez insanı kaygılandıran düşünceler oluyordu. Kafamda kırk tilki dolaşıyordu ama hiçbirinin kuyruğu birbirine değmiyordu. Günün ne kadar yoğun ve yorucu geçtiğini yatağa uzandığımda anladım. Hayatımdaki “en”lerden birisini bugün yaşadım. En heyecanlı, en yorucu, en düşündürücü ve en mutlu…

23 Kasım 2006

Bölüm 23 - Plansız Planlar

Birlikte bir dolmuşa binip evlerine gittik. Bugüne kadar kalbimde yaşıyordu, geceleri onu yanımda hissederek uyuyordum, her kalp atışımda sanki gözleri üzerimdeydi. Hep düşünürdüm, şimdi ne yapmamı isterdi diye. Çoğu kez ağlamaktan bu şekilde kurtulmuştum. Çünkü o üzülmemi hiç istemezdi. Ben de onun tabi ki. O ulaşılamaz bir biçimde kalbinin derinliklerine sakladığın, kimsenin çekip alamayacağı kadar sıkı bağlarla başladığın kişi şimdi yanındaydı. Bu gerçeği bu kadar uzun süre ayrı kaldıktan sonra kabullenmek zor geliyordu. Evlerine gittik ve odasına geçtik. Evdeki misafirlerin sesi duyuluyordu. ”Yorgunsun, istersen biraz dinlen” dedi. Öğlen arkadaşım Mete’yle buluşacaktık. Geceden beri uykusuz olduğum için, yattım. Onun yatağında uyumak o kadar güzeldi ki. Ona ait her şeyi görmek beni mutlu ediyordu. Ben de ona aittim. O zaman hep mutlu olmalıydım. Uyandığımda, onun da uyuyor olduğunu gördüm. Hazırlanmamız gerektiğini söyledim. Hazırlanıp çıktık. Bir alışveriş merkezinde buluşacaktık Mete’yle. Alışveriş merkezinde biraz dolaştıktan sonra Mete geldi ve bir cafeye oturup bir şeyler yedik. Her gün internetten yazıştığım, birçok sırrımı paylaştığım, beni sınıftaki arkadaşlarımdan bile daha iyi tanıyan dostum şimdi yanımdaydı. Üstelik O’nunla da iyi anlaşmaları çok hoşuma gidiyordu. Biraz dolaştıktan sonra Elif’e randevu verdiğimiz yere doğru yola çıktık. Elif ve kocası gelmeden önce Bertan gelebilirse, onunla da görüşecektik. Ne yazık ki Bertan gelmeden gitmek zorunda kaldım. Ona ve Mete’ye veda ederek Elif ve kocasının yanına gittim. Biraz dolaşıp bir yerde yemek yedikten sonra evlerine gittik. Kocasıyla pek muhabbetim yoktu belki ama iyi bir insandı. Beni evlerine kabul ettikleri için minnettardım. Biraz televizyon izledikten sonra onlar uyumak için odalarına geçtiler. Ben de sabah erken kalkacağım için yattım. Yatınca ilk düşündüğüm yalnızlıktı. Evet, Antalya’daydım ama yine ondan ayrıydım. Nasıl bir kaderdi bu böyle? Hayat acımasızdı ve hayal kurmama bile izin vermiyordu. Çünkü hayali gerçek olmadığında insanın içi acıyordu. Hayalimde onunla yaşadığım bir ev, her sabah uyandığımda onu yanımda bulmak vardı. Bu hayalimin gerçek olması için her şeyimi verirdim. Ona sarılıp uyumak kadar beni rahatlatan başka bir şey yoktu. Kendimi güvende hissetmek, uyurken huzurlu olmak, hiçbir şeyden korkmamak. Bunları bana o öğretmişti. Hayatlarımız birdi artık ve ben diğer yarım olmadan hayatta kalamıyordum. Gözlerimden yaşlar süzülürken ona mesaj yazdım. Acaba o da benim hissettiklerimi hissediyor muydu? Çoğu zaman onun hislerini göz ardı etmiştim. O da en az benim kadar üzülüyordu, benim kadar acı çekiyordu. Belki de daha fazla. Sonuç olarak birbirimizin acısını hafifletmekten başka yapabileceğimiz bir şey yoktu. Bu düşünceler içinde uykuya daldım. Sabah uyanınca kahvaltı yaptık. Sonra Elif ve kocasıyla şehir merkezine kadar geldik ve orada ayrıldık. Onların evine gidecektim ve nasıl gideceğimi daha önceki gelişimde öğrenmiştim. Dolmuşa binip onlara giderken sanki dün hiç onunla beraber değilmişim gibi hissettim. Keşke ben de bu şehirde yaşasaydım.

Bölüm 22 - Ucu Gözüken Tünel

Her şey birdenbire oldu. Kalacak yer bile ayarlamamıştım. Evlerinde misafir olduğu için ilk iki gün onlarda kalamayacaktım. Ortaokul ve liseden samimi arkadaşım Elif evlenmişti ve Antalya’da oturuyordu. Onlarda kalmaya karar verdim. Elif’e sorduğumda da kabul etti. Böylece bu sorunu halletmiştim. Hareket günüm geldiğinde içimde önceden hiç hissetmediğim bir heyecan vardı. Çantamı hazırlarken birkaç saat içinde beni neler bekleyeceğini bilmiyordum. Otobüse bindim ve bundan sonra her şey yeni başlıyordu benim için. Bugün onunla görüşeli bir ay olmuştu. Ayrı kalmak mı zordu yoksa ne zaman kavuşacağını bilmemek mi? Bilmiyordum. Bu soruları bir süreliğine kafamdan çıkartıp attım. Ne de olsa onun yanına gidiyordum. Güzel şeyler düşünmeye çalıştım. Neler yapabileceğimizi. Üstelik Antalya’daki arkadaşlarımı da görecektim. İçimde bir ilkokul öğrencisinin ilk karne heyecanı gibi bir heyecan vardı. Sanki bir an önce onu karşımda görmek istiyordum. Gözümü kapattım ve onu hayal ederek uykuya daldım. Uyandığımda sabah oluyordu. Güneşin ışıkları gökyüzünü aydınlatmaya başlamıştı. Birden otobüste olduğumu hatırladım. Yol ne uzunmuş meğerse. Sabretmek neden bu kadar zor? Güzel günler beni bekliyordu ve biliyordum ki güzel günler çabuk geçer. Bu kadar uzun süre onu görmemiş olmak insanın içini burkuyordu. Oysaki ağzından çıkan her kelimeyi duymak isterdim. Bir anım bile onsuz geçsin istemezken koskoca bir ay ayrıydık. Neler değişmişti bu süre içinde? Bilmiyorum. Tek bildiğim daha fazla dayanma gücümün kalmadığıydı. Bu yolculuk şarttı. Otobüsten inip servise bindiğimde onu aradım. İneceğim yerde karşılayacaktı beni. Düşününce aslında zamanın ne kadar hızlı geçtiğini anladım. Otobüs yolcuğu bile kısa gözükmüştü gözüme birden. Onu beklerkenki sürenin çok daha az olmasına rağmen zaman bir türlü geçmek bilmiyordu. Servisten indim ve konuştuk. Birkaç dakika içinde gelecekti. Neydi bu hissettiğim duygu? Biraz heyecan, biraz merak, biraz karamsarlık ve fazlasıyla özlemdi. Onu kamerada bile çok az görebilmiştim. En sonunda geldi. Zayıflamıştı. Şimdi ise gerçeği bana doğru yaklaşıyordu. Sarıldık, sıkıca sarıldık. Özlem bitmişti. Kafam meşgul değildi artık. O yanımdaydı ya başka hiçbir şey umurumda değildi. Zaman yavaş geçmiş hızlı geçmiş ne fark eder.

14 Kasım 2006

Bölüm 21 - Yeterince Beklemedim Mi?

Antalya’ya döndüğü günün sabahında ben de İzmir’e döndüm. Bayram tatili gelmişti ve onun gitmesinin hemen ardından eve dönmem iyi de olmuştu aslında. En azından günlerdir birlikte yattığımız yatakta yatmamıştım o gece. İzmir’deyken duygularım şekil değiştiriyordu sanki. Ailemin yanında olduğum için mutluydum, Buket’le her gün dışarı çıkabildiğim için canım sıkılmıyordu, annem ve ağabeyimle sohbet imkânım oluyordu. Değişmeyen tek duygum ona olan özlemimdi. Çünkü İzmir’de olsam bile onu yine aynı yoğunlukla özlüyordum. İstersem arkadaşlarımla bir cafede oturuyor ve çok güzel vakit geçiriyor olayım yine de hep bir tarafım onu düşünmekle meşgul oluyordu. Bayramın ilk gününe yaklaşırken zamanımın çoğunu evde geçiriyor, akşama doğru da dışarı çıkıyordum. Günler böyle geçerken bayram geldi ve ilk gün klasik bayram ziyaretlerimiz bittiğinde evde misafirleri ağırladık. Bugüne kadar bütün bayramları ailemle birlikte geçirmiştim. Acaba onunla birlikte ne zaman bir bayram geçirebilecektim? Sanırım zaman çoğu sorunun yanıtını ortaya çıkartacaktı. Sabırlı olmak çoğu zaman zor geliyordu insana ama buna mecburdu da yoksa birçok problemin üstesinden gelmek çok zor bir hal alırdı. Bayram gelip geçti ve İzmit’e dönme vakti gelmişti. Onunla ne zaman görüşeceğimiz belirsizdi. Çünkü vizelerim başlayacaktı o yüzden bir yere gitmem imkânsızdı. Onun gelmesi de zordu. İş başvurusu yapmıştı ve cevap bekliyordu. Bursa’da okuduğu sırada görüşmemiz ne kadar da kolaymış diye düşünüyordum hep. Şimdi ise görüşebilme fırsatını ben yaratabilirdim. Vizelerimin olduğu hafta çok sıkıntılı geçti. Bir yandan ders stresi bir yandan ayrılık acısı, çekilecek gibi değildi. İnternetten tanıştığım yakın bir dostum olan Bertan’la O, bir gün buluştular. İlk kez yüz yüze görüşüyorlardı ve ben henüz Bertan’la yüz yüze görüşememiştim. Buluşmalarına çok sevinmiştim çünkü bu günlerde O’nun da morali bozuktu. Ben ise o üzüldükçe daha da kahroluyordum. Aramızdaki mesafe bu kadar olmasa beni burada kim tutabilirdi? Zaten bu düşünce kafama tak etmişti artık ve hafta sonu Antalya’ya gitmeye karar verdim.

10 Kasım 2006

Bölüm 20 - Güle Güle Sevgilim

Ertesi gün İzmit’e döndüm. Okulum açılmıştı. Yine tek başıma kaldığım günlerim başlamıştı. Geriye dönüp bakınca Antalya gezim tamamen bir rüya gibi geliyordu. Sanki hiç olmamıştı. Hayat tüm acımasızlığıyla devam ediyordu ve yine bizi birbirimizden ayırmıştı. Ne zaman hiç ayrılmayacaktık? Her sabah uyandığımda onu yanımda göremeyecek miydim? Bu sorular daha uzun bir süre cevapsız kalacaktı. Tam ona alıştım derken bir de bakıyordum yine yalnızdım. Yalnızlığa alışmak çok zordu. Özellikle onunla bu kadar şey yaşadıktan sonra her an aklıma geliyordu eski günlerimiz. Bazı günler çok az konuşabiliyorduk, bazen kamerada birbirimizi görüyorduk. Onu çekip alabilmek isterdim monitörden. Bir kere dokunabilmek için her şeyimi verirdim. Yalnızken zaman çok zor geçiyordu. Bazen o kadar kötü hissediyordum ki, gece yattığımda rüyamda onu görebilmek için dua ediyordum. En çok uyurken mutluydum çünkü kafamda hiçbir sorun kalmıyordu. Gözümü kapatıyor ve onun yanımda olduğunu hayal ediyordum. Uyandığımda onu yanımda göremeyince içim burkulsa da alışmıştım artık onsuz yaşamaya. Bir gün yanıma geleceğini söyledi. Bursa’ya diplomasını almaya gelecekti ancak Bursa'ya gitmeden önce İzmit'e, benim yanıma gelecekti. Çok sevinmiştim. Birbirimizi geçmiş zamanlara göre daha iyi tanıyorduk artık. Hangi yemekleri sevdiğini, gününü nasıl geçirdiğini, hoşlanmadığı şeyleri hemen hemen öğrenmiştim. İzmit'e geleli bir hafta olmuştu ve zaman çok çabuk geçti yine. Okula gidip geliyordum, o da evde takılıyordu. Geceleri yine film izliyorduk. Günlerimiz hızla geçti ve artık Bursa’ya gitmesi gerekiyordu. Fazla üzülmemiştim ne de olsa tekrar geri dönecekti. Birkaç gün sonra okuldan geldiğim sırada birden kapı çaldı. Açtığımda karşımdaydı. Evet, bir iki gün içinde bekliyordum gelmesini ama ne zaman geleceğini haber vermediği için şaşırmıştım O'nu karşımda görünce. Onunla bugüne kadar birçok duyguyu paylaşmıştık. Birlikte sevinip birlikte üzüldük. Her sıkıntısında yanında olmaya çalıştım. Eğer yan yana değilsek de destek olabileceğim kadar oluyordum. Antalya’ya geri dönme zamanı geldiğinde bana “Bu sefer ağlama, bir kere de mutlu ayrılalım” dedi. Kararlıydım, ağlamayacaktım. Çünkü bunu O istiyordu. Birbirimize sarıldık ve otobüse bindi. Otobüs otogardan çıkana kadar onu izledim. Bu onu bugüne kadarki son görüşümdü.

9 Kasım 2006

Bölüm 19 - Durun! İnmek İstiyorum

Sabah uyandığımda o hâlâ uyuyordu. Kahvaltı için onun uyanmasını bekliyordum. Kahvaltıdan sonra bilgisayarda takıldık. Bugün İzmir’den arkadaşım Soner’le buluşacaktık. Burada bir ev tutmuştu ve dershaneye gidiyordu. Antalya’ya bir sonraki gelişimde onda kalabilirdim. Bu yüzden hem evinin yerini öğrenecek hem de biraz gezecektik. Haberleşip buluştuktan sonra evine gittik. Heteroydu ve beni bilmiyordu. Bildiğimiz straight arkadaş muhabbetleri dönüp durdu. Bir süre sonra evden çıktık ve şehirde biraz dolaştıktan sonra Soner’den ayrılıp eve döndük. Bu sefer de O’nun hetero arkadaşı Ahmet’le görüşecektik. Birlikte bir internet cafeye gidip birkaç saat oyun oynadık. Ahmet’le aralarındaki diyaloglara ayak uydurabilmem imkânsızdı. Aslında O’nu da tanıyamıyordum straight arkadaşlarının yanında. Sanki bambaşka biri oluveriyordu. Ama kişiliği oturmuş olduğundan yalnızken de tamamen farklı bir insan olmuyordu tabi. Sadece arkadaşlarının yanında biraz daha onlar gibi davranıyordu. Cafeden çıkınca bir yerde yemek yedik ve sonra eve döndük. Saat geç olmuştu. Bütün gün dolaşmıştık ve çok yorulmuştum. Üstelik arkadaşını çok sevmeme rağmen pek muhabbet edemediğim için soğuk davrandığımı düşünmüştü. Buna çok üzüldüm ama yapım buydu. Zaten normalde de çok konuşan bir insan olmadım hiç. Gece olup yattığımızda evde bizden başka uyanık kimse kalmamıştı. Korka korka da olsa gün boyunca seviyesinin doruğuna ulaşan hasretimizi giderme fırsatı bulabilmiştik. Onun yanındayken her an mutluydum. Yapacak hiçbir şeyimiz olmadığı zaman da, çok yorulup çok üşüdüğümde de, karnım acıktığında da eğer o yanımdaysa sanki bu hislerim yok oluyordu. Onun benim üzerimde değişik bir etkisi vardı. Canı sıkkın olduğu zamanlarda bana söylemek istemese de bir şeylerin yolunda gitmediğini hemen anlıyordum. Çoğu zaman kötü haberleri en son alıyordum bazen sormadan söylemiyordu bile. Buna rağmen kendini her kötü hissettiğinde yanında olmaya çalışıyor, ona güç veriyordum. Bu düşüncelerle boğuşurken uyumuşum. Sabah yine ilk ben uyanmıştım. Bugün yine Mete ve Kemal’le görüşecektik. Yemek yiyip hazırlandıktan sonra evden çıktık. Dış görünüşüne çok önem veriyordu. Bazen dakikalarca saçlarını yapmakla uğraşıyor, bazense ne giyeceğine bir türlü karar veremiyordu. Çoğu zaman bakımlıydı. Zaten ben onu her haliyle beğendiğim için gözüme hep güzel gözüküyordu. Buluşma yerine geldiğimizde bir süre bekledikten sonra Mete ve Kemal ardı ardına geldi. Yine şehirde turlamaya başladık. Daha sonra bize 2 arkadaş daha katıldı. Önce bir cafede oturup bir şeyler yedik daha sonra da yakında bulunan bir alışveriş merkezinde dolaştık. Yine çok eğleniyorduk. Onun mutluluğuysa gözlerinden okunuyordu. Ben hem arkadaşlarımla uzun süreden sonra tekrar vakit geçirdiğimden dolayı hem de onun arkadaşlarımla olan uyumunu gördüğümden daha da seviniyordum. 2 arkadaşımızdan ayrılıp eve dönüş için otobüse bindiğimizde yine çok eğlenceli vakit geçirdik. Otobüsteki insanların bize bakmasına aldırmadan şarkılar söylüyor, fotoğraflar çekiliyorduk. Maalesef ki ineceğimiz durağa yaklaşmıştık. Mete ve Kemal’le vedalaştıktan sonra otobüsten indik. “Ne güzel bir gündü be!” Dedik birbirimize. Gün daha bitmemişti tabi. Onunla birlikte mağazaları gezdik. Karnımız acıkmıştı. Eve gidip yemek yedikten sonra tekrar dışarı çıktık. Evlerinin hemen önündeki parkta arkadaşlarıyla bir süre sohbet ettikten sonra tekrar eve döndük. Çok yorulmuştuk bu yüzden hemen yattık. Ertesi gün İzmir’e geri dönecektim. Biletimi öğleden sonraya almıştık. Sabahtan arkadaşı Ahmet’le buluştuk ve internet cafeye gidip oyun oynadık. Daha sonra şehirde gezdikten sonra eve döndük ve o sırada bavulumu topladım. Ahmet de bizimle birlikte otogara gelecekti. Evleri otogara baya uzaktı ve ben yetişemeyeceğiz diye endişeleniyordum. Nihayet evden çıktık. Çok yoğun bir trafik vardı. Otobüsün kalkmasına dakikalar kala koşa koşa yetişebilmiştik. Her birimiz ter içinde kalmıştık. Tam bu anda içim acımaya başladı. Hiç bırakmak istemiyordum onu. Sarılıp vedalaştıktan sonra otobüse bindim. Otobüs boyunca kendimi ağlamamak için ne kadar tuttuysam da bir süre sonra dayanamadım. İnsanların arasında ağlamayı hiç sevmiyordum ama o kadar üzgündüm ki. Kalbim sanki birisi sıkıyormuşçasına acıyordu. Yol boyunca hep aklımda kaç gündür yaptıklarımız vardı. Otobüsten indiğimde babam ve kardeşim beni karşılamaya gelmişti. Onları gördüğüme sevinemedim bile. “Geri dönmek istiyorum” diye haykırıyordum içimden, var gücümle.

8 Kasım 2006

Bölüm 18 - Gezi Ustası

Yanına doğru yaklaşırken bir yandan göz ucuyla ona bakıyor bir yandan da utanıp çevreye bakıyormuş gibi yapıyordum. Beni gülümseyerek karşıladı. Sarılma faslından sonra yürümeye başladık. “Yüzüğünü çıkartmamışsın” dedi. İkimizde de bir örnek bir yüzük vardı ancak birlikteyken sadece birimiz takabiliyorduk. Yürürken biraz zayıfladığını fark ettim. Zaten rejim yapıyordu ve kilo vermek istiyordu. Benim için sorun değildi tabi. O nasıl mutlu olacaksa ben de onu her şekilde desteklemeye hazırdım. Biraz yürüdükten sonra minibüse bindik. Yol boyunca heyecanım gitgide artıyordu. Onun yanında olmanın vermiş olduğu heyecanın yanı sıra, ailesiyle de tanışacak olmam beni içinden çıkamayacağım bir ruh haline sokmuştu. Ellerim her zamankinden çok daha fazla terliyor, konuşurken sesim titriyordu. Nihayet minibüsten indik ve evlerine doğru yol almaya başladık. Bir apartmanın en üst katında oturuyorlardı. İçeri girdiğimizde annesi ve ablası bizi kapıda karşıladı. Daha sonra içeri odaya geçtik ve bavulumu bir kenara koydum. Kamerada gördüğüm odaydı burası ve düşündüğümden az da olsa farklıydı ama çok şirindi. Heyecanım hâlâ geçmemişti. Yemek yiyecektik bu yüzden diğer bir odaya geçtik. Yemek sırasında ben de evi inceliyor, nasıl bir yerde yaşadığını ve en çok merak ettiğim aile ortamını görme fırsatı buluyordum. Yemekten sonra tekrar onun odasına geçtik. Arkadaşlarımla buluşmak için dışarı çıkacaktık. Onlarla haberleşip buluşacağımız yeri kararlaştırdıktan sonra hazırlanmaya başladık. İşte o sırada odanın köşesinde durmuş beni çağırıyordu. Yanına gittiğimde hemen sarıldık. Öpüşüyorduk ama diken üstündeydik. Yine de çok güzeldi. Uzun süredir beklediğim anlardan birisi de buydu. Tüylerim yine diken diken olmuştu, kalbimin atışı hızlanmıştı. Ben ona daha yeni yeni alışmaya başlamışken, birden yerlerimize oturduk. “Akşamı bekle” dedi. O yokken, yanımda olsa bile yeter diyordum ama insanoğlu çok doyumsuz olduğundan yanımdayken de daha fazlasını istiyordum. Biraz bilgisayarda zaman geçirdikten sonra evden çıktık. İnternetten uzun süre önce tanıştığım ve geçen sene de yüz yüze görüştüğüm arkadaşlarım Mete ve Kemal’le buluşacaktık. Zaten O’nu da tanıyorlardı. İnternetteki sohbetler sırasında hemen ısınmışlardı ona. Üstelik tanıştırmamım bir sebebi de onun yüz yüze görüştüğü hiç gay arkadaşının olmayışıydı. Buluşma yerine geldiğimizde Mete birden arkamızdan çıkıverdi. Sarıldıktan sonra Kemal’in gelmesini bekliyor bir yandan da sohbet ediyorduk. Nihayet Kemal de geldi ve şehirde gezmeye başladık. Arkadaşlarımın ikisi de çok cana yakın, bir o kadar da esprili ve saygıdeğer insanlardı. Birbirimize her şeyimizi anlatırdık. Onun da mutluluğu gözlerinden okunuyordu. “Acaba birbirlerinden hoşlandılar mı? Onu sevdiler mi diye düşünüyor” ancak bunun cevabını gözlerimle görebiliyordum. Daha sonra bir cafeye oturup bir şeyler yedik. Bir sürü fotoğraf çektik. Şehirde gezilebilecek bazı yerleri gezdik. Artık eve dönüş vakti gelmişti. İki gün sonrası için tekrar buluşma sözü alıp ayrıldık. Eve dönerken sokakta babasıyla karşılaştık. Babasıyla arasının pek iyi olmadığını biliyordum. Hep merak etmiştim nasıl bir insan diye. Eve çıkıp yemek yedikten sonra tekrar bilgisayara geçtik. O sırada Mete internetten, çekildiğimiz fotoğrafları yolluyordu bana. Aslında o sırada fark ettim zamanın ne çabuk geçtiğini. Hayatımda unutamayacağım günlerden birini yaşamış ve çok eğlenmiştik. Onun da yanımda olması ve en önemlisi mutlu olması beni de çok mutlu ediyordu. Artık kafamda her şeyi yerleştirebiliyordum. Odasını, evini, yaşadığı mahalleyi görmüştüm. Ailesiyle ilişkisine, birbirleri arasındaki iletişime de şahit olmuştum. Onun mutluluğu için canımı bile verebilirdim. Gece aynı odada yatacaktık. Normalde kardeşiyle aynı odada kalıyordu. Yataklarımızı hazırladıktan sonra yattık. “Gece herkes uyuyunca yanına geleceğim” dedi. Bense o sırada nasıl bir gün geçirdiğimizi düşünüyor ve orada olduğuma hâlâ inanamıyordum. Bir süre uyuduktan sonra uyandım. Yanıma uzanmıştı. Sıkıca sarıldık. Bir süre böyle yattıktan sonra ikimiz de rahat duramadık tabi. Tüm gün yan yana olup da ona dokunamamanın verdiği şevkle onu delicesine öpüyordum. Yan yana uyuyabilmeyi çok isterdim ama odaya birilerinin gelebilme ihtimali olduğundan tekrar yatağına döndü ve uyuduk.

7 Kasım 2006

Bölüm 17 - Hayat Stajı

Birlikte geçirdiğimiz günlerin sonuna geldik ve O Antalya’ya döndü. Zaten yaz okulum da birkaç gün içinde bitecekti. Şimdi İzmir’e dönüp 4 hafta staj yapmam gerekiyordu. Staja başladığımda saatler geçmek bilmiyordu. Artık ailemin yanındaydım ama İzmit’teki yaşantımdan farksızdım çünkü o yanımda değildi. Stajımın bitmesini dört gözle bekliyor, her günün sonunda ona kavuşacakmış gibi çalışıyordum. Günde birkaç kez telefonda konuşuyorduk. Tabi ki yeterli olmuyordu, keşke zamanı ileri alabilmek mümkün olsa diyordum içimden. Staj sırasında orada çalışan biriyle tanıştım. İsmi Derya’ydı ve ağabeyimin ortaokuldan arkadaşıydı. Boş kaldığımızda onunla sohbet ediyorduk. Hatta O’ndan bile bahsetmiştim tabi kız olarak. Bunca süre birkaç arkadaşım dışında kimseye anlatamamış olmanın verdiği dolulukla günün her saati onu ne kadar sevdiğimi, yapmak istediklerimizi anlatıyordum Derya’ya. Stajımın bitmesine yakın ağabeyim İzmir’e geldi ve stajdan sonra da Derya’ya görüşmeye devam ettim. Ağabeyim de bizimle geliyor, geceleri cafeye gidiyorduk. Antalya’ya onu görmeye gidecektim, hem birkaç gün kalacak hem de bu sayede orada yaşayan diğer arkadaşlarımla da görüşecektim. Ağabeyimle aramızda para konusu pek konuşulmazdı ama Derya’ya Antalya’ya gideceğimi ve param olmadığını anlatınca bir akşam ağabeyime konudan bahsetti ve bu sayede ağabeyimden harçlık alabildim. Ancak ağabeyim de Derya gibi Antalya’da bir kız arkadaşım olduğunu sanıyordu. Ancak ailem zaten onu tanıdığı için onlara kalmaya gideceğimi söylediğimde karşı çıkmadılar. Antalya’da bir sözde kız arkadaşım olduğundan bahsetmemiştim onlara. Artık heyecanla gideceğim saati beklemeye başlamıştım. Nihayet saat gelip otobüse bindiğimde kalbim yerinden fırlayacak gibi olmuştu. Neredeyse 1 aydır göremiyordum onu. Yolculuğum çabucak geçti ve servisten indiğim yerde beni bekliyordu.

Bölüm 16 - Hayal Değil Gerçek

Tam tekrar yatacağım sırada kapı çaldı. Birden fark ettim ki o ana kadar hep bunu beklemişim. Geldiğine inanmak istiyordum, buna fazlasıyla ihtiyacım vardı. Aksini düşünmüyordum artık. Eğer gelen o değilse o halde kendimi öldürmeliydim. Çünkü bu acıya dayanacak gücüm kalmamıştı. Saniyeler onsuz geçmiyordu sanki. Kapıyı açtığımda bavuluyla birlikte karşımda duruyordu. Yüzünde sanki “Bak sonunda geldim işte, nasıl da sürpriz yaptım” der gibi bir gülümseme vardı. Bense donup kalmıştım. Geleceğini saatler öncesinden öğrendiğimde bile heyecandan yerimde duramayan ben, şimdi ne yapacağını şaşırmış bir vaziyette öylece duruyordum. Kapıyı daha fazla açmamı beklemeden hemen içeriye girdi, bavulunu koydu ve kapıyı kapattı. Her sabah uyandığımda ilk onu düşünürdüm. “Acaba şu an ne yapıyor yoksa daha uyuyor mu?” tarzı düşünceler kaplardı hafızamı. Onun geldiği ana kadar devam ederdi bu düşünceler. Şimdi karşımda olması beni zihinsel olarak da bir şoka uğratmıştı. Derken aklımdaki tüm düşünceleri bir kenara bırakıp kendimi onun kollarına bıraktım. Uçuyordum sanki. Bundan daha güzel bir duygu olabilir miydi? Tüylerim diken diken olmuştu, vücuduma her dokunuşunda kendimden geçiyordum. O sırada küçük dokunuşlarla beni öpüyordu. “Daha fazla dayanamıyorum” dedim ve ayakkabılarını çıkartıp odaya geçtik. Biraz da olsa kendime gelmiştim. En önemlisi mutluydum. Yanımdaydı artık daha ne isteyebilirdim ki? Yine birlikte yapacağımız çok şey vardı. Mesela sinemaya hiç gidememiştik. Bu sefer mutlaka gitmeliyiz diyordum içimden. Bu sırada yan yana uzanmış, yatıyorduk. Yoldan geldiği için yorgundu. “Uyuyalım mı?” dedi. “Tabi ki” diyerek cevapladım. Onunla birlikte uyumak çok hoşuma gidiyordu. Arkasını dönüp beline sarıldığımda, kollarımla onu sıkı sıkı tutuyordum, gitmesine asla izin vermeyecek gibi. Uyandığımızda hayatımız eski haline dönmüştü. Birlikte yaşadığımız diğer günlerdeki gibi, her günümüz benzer fakat her biri bir o kadar özel ve anılarla dolu geçiyordu. 8 ay göz açıp kapayıncaya kadar geçmişti sanki. Her ayrıntıyı dün gibi hatırlıyordum. Onu bu kadar zorlu dönemlerden sonra bulmuşken bırakmaya hiç niyetim yoktu. Her fırsatta bunu ona söylüyordum. Çünkü ikimizin de duymak istediği cümleler bunlardı. Ayrı olduğumuz günlerde çektiğim acıları, birlikte olduğumuz günlerdeki mutluluklar örtmeye yetiyor da artıyordu. O yokken bile geçmiş günlerimizi hatırlayarak yine mutluluğu tadıyordum.

6 Kasım 2006

Bölüm 15 - Hayal Gerçek Oluyor... Mu?

Sabah onun mesajıyla uyandım. Saat 8 civarıydı. Beni çok özlediğini yazmıştı. Uyku sersemi olduğumdan doğru düzgün bir cevap yazamayacağımı biliyordum. Sadece çağrı attım ve yattım. Bunun üzerine bir mesaj daha geldi. Artık mesajlarına sadece çağrı cevabı mı alacağını soruyordu. Ben de mesaj yazarak harcayacağım kontörle sesini duymayı tercih edeceğimi yazdım. Derken beni şaşırtan bir mesaj geldi. “Sesimi az sonra kapıdan içeri girdiğimde duymaya ne dersin?” yazmıştı. Hemen ardından da “Kapıyı açsana” diye bir mesaj geldi. Evim zemin katta olduğundan sokak kapım hemen dışarı açılıyordu. Mesajına inanmıştım, kalktım, tüm iyi niyetimle kapıyı açarken bir yandan da “Saçmalama, gelmiş olması imkânsız, kendini kandırma” diyordum. Düşüncemde yanılmadım ve kapıyı açtığımda karşımda kimse yoktu. “Çok safım ki sana inandım bir de kalkıp kapıyı açtım” diye cevap yazdım. Tekrar yatağa yatıyordum ki bir “Kapıyı aç” mesajı daha geldi. Kandırılmıştım, ama onun geleceğini bilsem kapıda bile yatardım. Gittim tekrar kapıyı açtım. Yoktu. Onu görmeyi hiç bu kadar dilememiştim. Karşımda görsem kucağına atlayacak, dakikalarca sarılacaktım ona, sıkı sıkı. Ama sadece kendimi kandırıyordum. Gelmeyecekti.

Bölüm 14 - Yaz Maceraları

Yaz okulunda derslerim haftanın ilk 3 günüydü. Şansıma yaz okuluna başladığım hafta bilgisayarım bozulmuştu ve evde sıkıntıdan patlıyordum. İzmir’e tamire yollamıştım. Sabırsızlıkla onu beklemeye koyulmuştum. Bursa’dan dönmüştü ve ertesi gün Yalova’ya gidecektik. Orada O’nun okuldan bir arkadaşıyla görüşecek hem de oyundan arkadaşlarının yazlığına gidecektik. Biletleri biraz erken saate almıştım. Otobüsün hareket saatinden yarım saat önce servise binecektik. Gece yarısından sonra yattık. Uyanabilmek için alarmı kurmuştum. Bir süre sonra fırlayarak uyandım. Saate baktım. Servisin bizi alacağı yerde olmamıza dakikalar kalmıştı! Nasıl olur dedim. Hemen O’nu uyandırdım. Önce biraz duraksadı ama saati söylediğimde o da ok gibi fırladı yataktan. Daha yanımıza alacaklarımızı bile hazırlamamıştık. En önemlisi giyinmemiştik bile. Aceleyle bir şeyler giydik ve çantaya da birkaç şey doldurduk ve hemen evden çıktık. Koşa koşa servise bineceğimiz yere geldik. Tam o anda servis geldi ve bindik. Güzel bir yolculuktan sonra sabah arkadaşı Mehmet bizi karşıladı. Kahvaltı ettikten sonra biraz şehirde dolaştık ve öğleden sonra o, oyundan arkadaşını aradı. Yazlıklarına nasıl gideceğimizi öğrendikten sonra minibüse bindik ve yazlığa geldik. Bizim yaşlarımızda 5 kişiydiler. Hepsiyle tanıştıktan sonra evde biraz takıldık ve daha sonra denize gittik. Bu O’nunla üçüncü yüzme deneyimimdi. Çok mutluyduk. Hiç çıkmak istemiyorduk. Aslında günübirlik gelmiştik çünkü hafta sonu sınavım vardı. Ama sonra fikrimizi değiştirdik ve bir gün kalmaya karar verdik. Gece yemekten sonra discoya gittik. Çok eğlendik. Yeni insanlarla tanışmayı her zaman çok severdim. Arkadaşları da çok iyi insanlardı. İzmit’te neredeyse hiç eğlence mekânına gitmemiştim. Fırsatım olmuştu belki ama birlikte sabahlara kadar eğlenebileceğim, muhabbet etmekten asla sıkılmayacağım arkadaşlarım maalesef İzmit’te yaşamıyordu. Ertesi sabah kahvaltıdan sonra hazırlandık ve Yalova’ya döndük. Aslında kahvaltıdan sonra denize girip, daha sonra ayrılabilirdik. Ne de olsa İzmit’e geceden önce varamayacaktık çünkü Yalova’da internetten arkadaşım Cem’le buluşacaktık. Denize girmeden döndüğümüz için sonradan çok pişman oldum. Yalova’ya geldiğimizde aslında fazla zamanımız yoktu ama yine de Cem’le bir cafede oturup biraz sohbet ettikten sonra otogara gittik. Mehmet’le bir kez daha görüştükten sonra otobüse bindik ve İzmit’e döndük. İzmit’te günlerimiz eskiye göre çok daha sıkıntılı geçiyordu. Ben okula gittiğimde o evde sıkıntıdan patlıyordu. Bilgisayara bu kadar bağımlı yaşayan iki kişi, şimdi ne yapacağımızı bilemiyorduk. İlk başlarda her gün internet cafeye gidip oyun oynardık. Sonraları maddi durumumuzun buna elvermeyeceğini anlayınca bu işe biraz ara verdik. Geceleri yine film izliyor ve sonra da yatıyorduk. Birlikte olduğumuz günler yine çabucak geçmişti. Antalya’ya döndü ve ben evde yine yalnız başıma kalmıştım. Üstelik bilgisayarım yokken zaman bir türlü geçmek bilmiyordu. Aklım hep ondaydı. Kendimi her kötü hissettiğimde ona mesajlar atıyor, ölmek istediğimi söylüyor, ona olmadık ıstıraplar çektiriyordum. O benim yaşam kaynağımdı ve bilgisayarım olmadığından onun yokluğunu çok daha fazla hissediyordum. Üstelik telefon dışında konuşabileceğimiz başka yer de yoktu artık. Koskoca 2 ay nasıl geçecekti? Üstelik bir daha ne zaman görüşeceğimizi de bilmiyordum. Hatta bir gün onu görmek için internet cafeye gittiğim sırada "Ayrılalım" bile demiştim. Ayrılmak söz konusu olamazdı tabi ama beklemek o kadar zor geliyordu ki. Artık dayanamayacağımı hissediyor, onsuz bir dakika bile geçirmek istemiyordum. Derken bir gün canıma tak dedi ve o’nu görmeye gitmeye karar verdim. Bu kararımı ona söylediğimde cevabı “Hayır sen gelme ben yakında geleceğim” oldu. Ümitsizce bekliyordum ama gün bile sayamıyordum. Hep olasılıklardan bahsediyor, hangi gün geleceğini o da ben de bilmiyorduk. Genelde her gün babasıyla birlikte işe gidiyordu. Bir gün akşam yatmadan önce bana “Beni yarın 9’da kaldırır mısın?” dedi. "Arkadaşlarla sinemaya gideceğiz, ararsan açamayabilirim" diye ekledi. Tamam dedim ve yattım.

4 Kasım 2006

Bölüm 13 - Şekerli Günler

Bursa’daki günlerimizin sonuna geliyorduk çünkü okulunu bitiriyordu. Evden ayrılmadan eşyalarını bavullara doldurduk. Bu evde birçok anımız olduğundan üzülüyordum da. Bir daha asla geri dönemeyeceğimizi biliyordum. Şimdi her gözümü kapattığımda evin her yanını kolaylıkla hatırlayabiliyorum. Çok güzel günlerdi ama bitti işte. Bavulları kapatıp, etrafta başka eşya kalmış mı diye baktıktan sonra evden çıktık. Daha sonra otogara gittik ve İzmit’e geri döndüm. O ise beni geçirdikten birkaç saat sonra Antalya’ya gitti. ÖSS’ye girecekti. Sınava girip hemen Bursa’ya döndü. Okuldaki son sınavına da girdikten sonra İzmit’e geldi. Birlikte İzmir’e gidecek, yazlığımızda yaklaşık 1,5 hafta kalacaktık. Annemlere haber vermiştim. Çok mutluydum. En sonunda okullarımız kapanmıştı ve onunla tatil yapacak olmak kulağa çok hoş geliyordu. Bavullarımı yerleştirdim ve otobüsümüzün saati geldiğinde otogara gittik. Şimdi bizi bekleyen bir tatil vardı. İzmir’e vardığımızda babam bizi otogardan almaya gelmişti. Eve gelip bavullarımızı bıraktıktan sonra diğer bir mahallede oturan dedemi görmeye gittik. O’nu ailemden insanlarla tanıştırmak çok hoşuma gidiyordu. Keşke “Bu çocuk benim sevgilim” de diyebilseydim onlara hatta sokaklarda bağırabilseydim. Onunla gurur duyuyordum. Evden birkaç eşya aldık ve yaklaşık yarım saatlik uzaklıkta bulunan yazlığımıza gittik. Hava kararmak üzereydi bu yüzden denize girmedik. Eve geldiğimizde bir şeyler yedikten sonra sonunda yalnız olmanın verdiği heyecanla birbirimizin üzerine atladık. Aslında başka insanların arasındayken de uygun anlar yaratabiliyorduk. Onu her an sevmek, ona her an dokunabilmek isterdim. En çok istediğim şey sokakta yürürken elini tutabilmekti. Korkarım bunlar asla olamayacaktı. Gece ilk defa bize dar gelmeyen bir yatakta yatacaktık. Çünkü İzmit’teki yatağa tam olarak sığamıyorduk, sığsak da rahat edemiyorduk. O geceyi hiç unutamam. Doya doya sarıldım ona, öptüm, kokladım. Ertesi gün sabahtan annemler geldi. Yemek yedikten sonra denize gittik. Bu sefer ona yüzme öğretebilmek için hem zamanım vardı hem de hava uygundu. Kardeşimle birlikte ona birkaç hareket gösteriyorduk. Çocuklar gibi mutluyduk. Zaten yüzmeyi çok severdim, şimdi bir de onunla birlikte yüzmek apayrı bir mutluluktu. Günde 2 kere denize gidiyor, 2–3 saat kalıyorduk. Annemin talimatı üzerine sabahları 9–10 arası kalkıyor, kahvaltıdan sonra televizyon izliyorduk. Annemin O’na karşı davranışları biraz endişelendiriyordu beni. Sanki soğuk gibiydi ama annemin yapısının böyle olduğunu bildiğim için bir şey söylemedim. Kardeşim ise artık iyice alışmıştı O’na. Türlü türlü şakalar yapıyor, özellikle denize gittiğimizde beni deli ediyordu. Yazlığımız iki katlıydı ve biz üst katta kalıyorduk. Tam baş başayız derken bir de bakıyorduk kardeşim kapından bizi dinliyor. İlk geceden sonra bir daha hiç yan yana uyuyabilme fırsatımız olmadı. Ayrı odalarda kalıyorduk. Ama sabahları onu uyandırmaya geldiğimde defalarca öpüyordum, sarılıyordum. Her güzel şey gibi tatilimiz de en sonunda bitti. İzmir’e geri döndük ve buradan da İzmit’e geçecektik. Yaz okuluna gidecektim. İzmit’e döndüğümüzde, O’nun işleri olduğundan Bursa’ya gitti. Hep yalnız kaldığımda anlıyordum onun gerçek değerini. Bazen tartışıyorduk, birbirimize kırıcı sözler söylüyorduk. Şimdi ise yaşadıklarım gözümün önüne geldiğinde gözlerim doluyordu. Her gün yanında olan, sana yaşama sevinci veren, her anında sana mutluluk aşılayan o insan yokken yaşamak ne kadar da zorlaşıyordu. Kendimi de tanıyamıyordum. Sanki o varken bambaşka biri oluveriyordum. O gittiğinde ise depresyondaki insanlar gibi bazen dakikalarca ağladığım oluyordu. Hiçbir şey güzel gelmiyordu gözüme. Üstelik şimdi görüşme olanaklarımız daha da azalmıştı. Gelecek çok karmaşık görünüyordu.

3 Kasım 2006

Bölüm 12 - Seni İncittim Mi?

Bursa’ya vardığımızda Okan beni O’nun evine bıraktı. Biraz da içeride oturdu, sohbet ettik hep beraber. Tekrar görüşmek üzere sözleştik ve gitti. Artık alışık olduğum bir manzaranın içindeydim yine. Çoğu zaman Gamze de bizimle kalıyordu o yüzden evdeki çoğu zamanımı onunla muhabbet ederek geçiriyordum. Sabah olduğunda O ve Murat okula gidiyordu. Gamze de sabah erkenden çıkıyordu. Öğlene kadar evde tek başıma kalıyordum. Geldiğimin ertesi günü Okan ve arkadaşları eve geldi. Yaklaşık 1 saat oturduktan sonra hep birlikte çıktık. Yoldaki bir marketten kuruyemiş ve içecek aldıktan sonra bir mesire yerine gittik. Hem muhabbet ediyor hem de neler yapabileceğimizi konuşuyorduk. Birden mangal fikri çıktı. Tamam dedik ve biraz daha oturduktan sonra kalktık ve Okan’ın arkadaşının evinden mangal aldık. Daha sonra yol üzerindeki bir süpermarketten ihtiyaçlarımızı alıp yaklaşık 20 dakikalık bir mesafedeki piknik alanına geldik ve hemen mangalı yaktık. Hava soğumuştu üstelik yağmur da başlamıştı ama bu bizi yıldırmadı. Dona dona da olsa karnımızı doyurduk ve geri döndük. Çarşıda biraz dolaştıktan sonra cafelerden birine girdik ve tabu oynadık. Çok eğlenceliydi üstelik O’nun eğlendiğini görmek beni de mutlu ediyordu. Ertesi gün de yakında bulunan bir göle yüzmeye gidecektik. Sabah uyandık, mayolarımızı hazırladık. Okan, yine arkadaşlarıyla bizi almaya geldi ve yola çıktık. Yarım saatlik bir yolculuktan sonra göle vardık ama yine yağmur yağacak gibi duruyordu. Önemsemedik ve gölde uzun uzun yüzdük. Su soğuk da değildi. O bana pek iyi yüzme bilmediğini söylemişti. O yüzden ben de çaktırmadan onunla ilgileniyor, yüzme konusunda taktikler veriyordum. Tabi çok fazla zamanımız olmadı. Yüzmeye doyduktan sonra gölden çıktık ve yakınlardaki köydeki bir çay bahçesinde bir şeyler yedik. Daha sonra göle tekrar girdik. Hava da açmıştı. Bir süre daha yüzdükten sonra şehre geri döndük. O bizden ayrılıp arkadaşlarına ders çalışmaya gitti. Çünkü onun vizeleri daha yeni başlıyordu. Bense Okanlarla biraz takıldıktan sonra eve döndüm. Ertesi gün sabah uyandığımızda evde onunla benden başka kimse yoktu. Okula gideceği için erken uyanmıştı. Ben de kahvaltılık bir şeyler hazırlamak için kalktım. Konuşurken birden ters bir şey söyledim. Yataktan kalktı ve hızlı hızlı yürümeye başladı. Özür dilerim diyerek arkasından koştum fakat kapıyı yüzüme kapattı. Ben de sinirlendim ve tekrar yatağa yattım. Daha sonra hazırlanmak için odaya geldi ama ben dönüp bakmadım. Birkaç kez daha geldikten sonra hazırlanmış olmalı ki, evden çıktı. Uykum kaçmıştı, birkaç saat bilgisayarda zaman geçirdikten sonra çarşıya çıktım. O sırada Okan’ın arkadaşlarına rastladım. Onlarla bir cafede otururken O’ndan mesaj geldi. Sitemli bir mesajdı ayrıca da çok üzgün olduğunu anladım. Hemen oradan kalkıp eve gittim. Konuşmuyordu. “Ne oldu?” dedim. Sabah neden o şekilde davrandığımı sordu. Anlattım. Birden ağlamaya başladı. Benim tekrar yatmama üstelik odaya birkaç kez gelmesine rağmen dönüp bakmamama çok üzülmüştü. Bu yüzden sınav boyunca moralinin bozuk olduğunu bu nedenle sınavla ilgilenemediğini, o dersten büyük olasılıkla kalacağını söylüyordu. “Beni çok üzüyorsun” dedi. Bunun üzerine “Gitmemi mi istiyorsun?” Diye sordum. Bir şey demedi. Çantamı toplamaya başladım. Kapattım ve odadan çıktım. Tabi ki gitmeyecektim, sadece bana “Gitme” demesini bekliyordum. Dünyam yıkılmıştı. Onu bu kadar üzeceğimi bilsem hiç öyle davranmazdım. Birbirimizi çoğu zaman yanlış anlıyorduk. Tam çıkış kapısına yaklaşmışken arkamdan koşarak geldi ve “Nereye gidiyorsun?” diye sordu. “Geri dönüyorum” dedim. Bunun üzerine daha şiddetli bir tonda “Gidersen git” dedi ve odaya koştu. Hemen peşinden gittim ve yanına oturdum. “Seni çok üzüyorum” dedim. Sarılamıyordum ona çünkü çekiniyordum. Onu incitmek en son yapmak isteyeceğim şeydi. Ama olan olmuştu artık. Özür dilerim dedim ve sarıldık. Bu şekilde bir süre durduktan sonra yatağa uzandık. Sakinleştikten sonra her şey yine eski haline dönmüştü. Zaten en uzun tartışmamız bile aslında kısa sürüyordu. Ama bu sefer onu gerçekten çok fazla üzdüğümü gözlerimle görmüştüm. Küçücük bir meseleyi bu kadar büyütecek ne bulmuştum bilmiyorum. Zaten çoğu zaman olay anında birden parlar, daha sonra pişman olurdum. Ağzımdan şuursuzca çıkan sözler ona kırık cam parçaları gibi saplanıyordu bazen. Ne kadar üzsem de çok seviyordum. Onu kaybetmeyi asla göze alamazdım.

2 Kasım 2006

Bölüm 11 - Yeni Ufuklar

Birlikte olduğumuz günler yine çabucak geçmişti. Bir dahaki görüşmemizde ben Bursa’ya gidecektim. Bugüne kadar gitmememin nedeni ev arkadaşı olduğu içindi. Hem İzmit’te daha rahat görüşebiliyorduk ne de olsa tek başıma kalıyordum. Ama onun için bu kadar sık İzmit’e gelmek biraz zor oluyordu. Aradan birkaç hafta geçti ve 3 aydan sonra tekrar Bursa’ya gelmiştim. Otogara beni karşılamaya gelmişti. Daha sonra birlikte eve gittik. Ev arkadaşı Murat, henüz gelmemişti. Birkaç dakika içinde o da geldi ve tanıştık. Aslında evde pek mutlu değildi çünkü Murat ev işleri konusunda pek yardımcı olmuyordu ona. Murat’ın kız arkadaşı Gamze, geldiğinde evi derleyip topluyor, bulaşıkları yıkıyordu. Bir süre sonra o da geldi. İlk başta gözüme çok havalı ve soğuk bir kız gibi görünse de zamanla çok iyi anlaşabileceğim birine benziyordu. Yalnız Bursa’da olmanın zor yanları da vardı. Artık yalnız değildik ve bu durum katlanılması çok zor bir durumdu. Her an ona dokunmak isterken şimdi yanlış anlaşılmasın diye bakmaya bile çekiniyordum. Neyse ki geceleri aynı odada yatıyorduk ama yataklarımız ayrıydı. Yine de hiç yoktan iyiydi çünkü gece olup herkes yattığında bizim az da olsa yaramazlık yapmaya fırsatımız oluyordu. O okuldan gelince bazen dışarı çıkıp geziyorduk. Ya film kiralıyor ya da internet cafeye gidip oyun oynuyorduk. Bazen onun arkadaşlarını görüyor, cafede birlikte takılıyorduk. Arkadaşları arasında çok sevilen biriydi. Ve sahip olduğu arkadaşlıkları kıskanmıştım. Çünkü okulda görüştüğüm arkadaşlarımın hiçbirisiyle istediğim ölçüde samimi değildim. Hem zaten gay olmam en büyük negatif etmendi çünkü hep yalan söylemek zorunda kalıyordum. Günler böyle geçerken ayrılık vakti yine gelmişti. Ama birkaç gün sonra olacakları bilmiyordum. Hafta içi Muratla tartışmış ve aynı gün İzmit’e gelmişti. Üstelik hastaydı da. Tabi bunlar bahaneydi. Esas amacı beni görmekti. Yanımda iki gün kaldı ve sonra tekrar Bursa’ya döndü. Ondan sonraki hafta ben tekrar Bursa’ya gittim. Muratla aramızda nedenini bilmediğim bir sürtüşme başlamıştı. Benden hoşlanmadığını düşünmüştüm. Belki de evlerine çok sık gelmemden rahatsız olmuştu. Onunla da araları pek iyi olmadığından neredeyse hiç konuşmuyorduk Muratla. Evde çoğu işi ben ve o yaparken Murat’ın hiçbir şeyin ucundan tutmaması da rahatsız ediyordu onu. Derken bir gece Murat onu yanına çağırdı ve konuştular. O günden sonra Muratla aramızda bir problem kalmamıştı. Vizelerimin olmadığı hafta sonlarını hep Bursa’da geçiriyordum. Bu durum finallerim başlayana kadar böyle devam etti. Yine bir hafta sonu Bursa’ya gitmeden önce sınavdan çıktım ve otobüse bindim. Ancak o geleceğimi bilmiyordu. Evlerine gelip kapıyı çaldım. Beni gördüğünde nasıl tepki vereceğini çok merak ediyordum. Kapıyı Murat açtı ama o da hemen arkadaydı. Muratla tokalaştıktan sonra ona sarıldım ancak doğru düzgün konuşamıyordu bile. Çok sevinmişti ama Murat varken sevincini gösteremiyordu. Daha sonra içeriye geçtiğimizde ne kadar mutlu olduğunu söyledi. Böyle sürprizden çok hoşlanırdım. Finallerim bitip okulum kapandığında, tekrar onun yanına gidecektim. Sınıf arkadaşım Okan Bursalıydı ve onun arabasıyla gidecektik Bursa’ya. Nihayet okul kapandı ve Okan’la yola çıktık.

Bölüm 10 - Takıldım Sana

Artık o gittiğinde daha fazla üzülüyordum. Önceki gece ona sarılarak uyurken ertesi gece yatakta yalnız başına uyumak zorunda kaldığında insanın içi burkuluyordu. Ya da o olmadığında yemek yapmak, sanki sadece açlığımı gidermek için yaptığım bir eylemdi. Oysa o varken yemekleri özenerek hazırlıyordum, çoğu zaman ne yemek istersin diye soruyordum. Mutfaktayken, onun içeride olduğunu bilmek bile yetiyordu. Sesini duymak iyi geliyordu ruhuma. O yanımdayken günlerimiz çabucak geçip gidiyordu. Ama o gidip de koca evde tek başıma kaldığımda yokluğunu kalbimde hissediyordum. Okuldan koşa koşa gelmiyordum artık. Veya hasta olduğum günlerde benimle ilgilenen kimse yoktu. Neyse ki bu sefer sıkıntılarım daha kısa sürdü ve ertesi hafta tekrar yanıma geldi. Artık bu kısa süreli görüşmelerimize alışmıştım. Alışmak zorundaydım çünkü daha uzun görüşebileceğimiz durumlar henüz yoktu. Geldiğinde genelde evde bilgisayarda takılıyordu. Ve oyuna girdiği zamanlar öylesine konsantre oluyordu ki bazen saatlerce başında oturuyordu. Bir gün yine oyundaydı ben de yapacak bir şeyim olmadığı için bulaşıkları yıkıyordum. Bu sefer bulaşıklar biraz daha fazlaydı. Bitmesi biraz uzun sürdü. Ve bittikten sonra içeri gitmeyip mutfakta beklemeye başladım. Bakalım yokluğumu ne zaman fark edecek diyordum kendi kendime. Ve yaklaşık 20 dakika sonra geldi yanıma. Niye burada oturuyorsun? Dedi. Biraz kızmıştım. Ama oyun oynamasına değil, beni unutmasına. Hem kıskanıyordum onu bazı zamanlar. Oyundaki arkadaşlarıyla yazışırken bazen çok sinirleniyor bazen de kahkahalar atıyordu. Sinirlendirme konusunda değil ama kahkaha konusunda onlar kadar başarılı değildim. O yüzden öyle ya da böyle bazen tepem atıyordu ve üzüleceği triplere giriyordum. Belki de biraz daha ilgiydi tek istediğim. Neyse ki olaylar büyümeden üstesinden geliyorduk.

1 Kasım 2006

Bölüm 9 - Sevgilim ve Ben

Onu ailemle tanıştırmak ikimiz için de daha iyi olacaktı çünkü hem aile yaşantımı biraz daha yakından görecek hem de onlardan bahsettiğimde anlattıklarım havada kalmayacaktı. Kapıdan içeri girdik. Annem ve kardeşime sarıldıktan sonra onu annemle tanıştırdım. Daha sonra içeri geçtik ve babamla da tanıştılar. Annemin tutumundan dolayı bugüne kadar neredeyse hiçbir arkadaşımı bizde kalmak için eve çağıramamıştım. Ama o sıradan biri değildi, evdekiler olmaz deselerdi bile gidecektik. Neyse ki bir sorun çıkmamıştı ve yine birlikteydik üstelik bizim evde. Kardeşim hemen sevmişti onu, bilgisayarla ilgili sorular soruyor ve o cevap verirken de dikkatlice dinliyordu. Aslında biraz şımarık bir çocuktu ama onunla daha yeni tanıştıkları için çekiniyordu. İçeriye gittiğimde annem “Nereden arkadaşın o?” diye sordu. Ben de “Telefonda söylemiştim, okuldan arkadaşım” dedim. Ertesi gün memleketi Antalya’ya dönecekti ve gitmeden önce onu Buket’le tanıştıracaktım. Ama ertesi gün çok zamanımız olmayacağından dışarı çıktık ve Buket’le buluştuk. Buket, 10 yılı aşkın süredir tanıdığım, en yakın arkadaşım diyebileceğim birisiydi. Ona sadece 1 sene önce açılabilmiştim ama bundan sonra arkadaşlığımız hiç bozulmamıştı. Ona da, Buket’e de birbirlerinden bahsetmiştim. Ama o çok heyecanlıydı. “İlk defa beni bilen birisiyle tanışacağım” dedi bana. Bir cafeye oturduk. Yaklaşık 1 saat sohbet ettikten sonra kalktık, çünkü saat ilerlemişti. Çok mutluydum çünkü sevgilim, en yakın arkadaşımla tanışmıştı. Daha sonra ayrıldık ve eve döndük. Zaten saat geç olmuştu ve onun yatağını hazırladım. Benim yattığım yerde yatacaktı. Birbirimize iyi geceler dedikten sonra yattık, ilk defa ayrı odalarda. Sabah uyandığımızda dışarısı bembeyazdı. Her taraf kar olmuştu. Kahvaltıdan sonra çarşıya inip onun biletini aldık ve biraz dolaştıktan sonra eve geldik. Kardeşim ille dışarı çıkıp kartopu oynayalım diye tutturmuştu. Sıkıca giyindikten sonra dışarı çıktık, kara doyana kadar oynadık. Ama buz gibi olmuştum. İçeri girdik ve sonra da hazırlanmaya başladık çünkü gitme vakti yaklaşıyordu. Evdekilere teşekkür edip vedalaştıktan sonra babam bizi otogara götürdü. Onu otobüse bindirirken tekrar aynı üzüntüyü yaşadım. Ama mutluydum da, en azından yapmak istediklerimizden birini yapmıştık. Ve gitmişti. Aynı gün Buket’le buluştuk. Üzüntümü bir süre içime attım hem de onunla konuşmak rahatlatıyordu beni. Ama birkaç gün içinde artık kendimi tutamayacak duruma gelmiştim. Buket’le gittiğimiz “Babam ve Oğlum” filminden sonra içimdeki tüm duygular açığa çıkmıştı ama Buket’ten biraz da olsa çekindiğimden onun yanında çok az ağlamıştım. Eve döndüğümde kendime sorular sorup duruyordum. “Hani 3 hafta kalacaktık? Acaba benden sıkıldı mı? Gitmesinin başka bir nedeni var mı?” diye düşünüp dururken, bu düşünceyle ona bir mesaj attım ve ağlamaya başladım. Çok kötü hissediyordum kendimi, yalnız. Telefonumu kapattım ve yattım. Oysa onun da ne kadar üzülebileceğini unutmuştum. Sabah uyanıp telefonumu açtığımda yolladığı mesajlar ardı ardına gelmeye başladı. Mesajıma bir anlam veremediğini söylüyordu ve bana ulaşamadığı için de çok üzülmüştü. Daha sonra telefon etti ve konuşurken “Ayrılmak mı istiyorsun?” diye sordu. Bu cümle beni şaşırtmıştı. Çünkü ne kadar üzülürsem üzüleyim ayrılmak aklımın ucundan bile geçmiyordu. Hayatımızın sonuna kadar birlikte olacağız demiştik birbirimize. Tabi ki ayrılabilirdik, bu ihtimal her zaman olacaktı ama ne ben ne de o ayrılmak istemiyorduk. Sadece çok üzgündüm ve ne dediğimi bilmiyordum. Ama sonunda barıştık. Sevgililer günü yaklaşmıştı ve “Sevgililer gününde birlikte olacağız” dedi. İlk başta bana imkânsız gelmişti çünkü daha okullar açılmamış olacaktı ve giderken aileme ne diyecektim? Ama istedikten sonra her şey olurdu. Ve gidip bilet aldım. İkimiz de aynı saatlerde İzmit’te olacak şekilde almıştık biletleri. Bilet günü geldi ve otobüse bindim. İzmit’e vardığımda onun otobüsü henüz gelmemişti. Yarım saat içinde otobüsü geldi ve birlikte eve gittik. İlk defa sevgililer gününde bir sevgilim vardı ve üstelik o gün birlikteydik. Hafta sonuna kadar benimle kaldı ve ertesi hafta gelmek üzere Bursa’ya gitti.